dedas
diorex

Maurice Bucaille kimdir? Maurice Bucaille kitapları ve sözleri

Doktor Maurice Bucaille hayatı araştırılıyor. Peki Maurice Bucaille kimdir? Maurice Bucaille aslen nerelidir? Maurice Bucaille ne zaman, nerede doğdu? Maurice Bucaille hayatta mı? İşte Maurice Bucaille hayatı... Maurice Bucaille yaşıyor mu? Maurice Bucaille ne zaman, nerede öldü?

  • 18.12.2022 07:00
Maurice Bucaille kimdir? Maurice Bucaille kitapları ve sözleri
Doktor Maurice Bucaille edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Maurice Bucaille hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Maurice Bucaille hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Maurice Bucaille hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 19 Temmuz 1920

Doğum Yeri: Pont-l Eveque, Fransa

Ölüm Tarihi: 17 Şubat 1998

Ölüm Yeri: Paris, Fransa

Maurice Bucaille kimdir?

Maurice (Moris), 1920 yılında Fransa'da doğdu. Eğitimini tıp doktoru olarak tamamladı. Daha sonra Paris Tıp Fakültesi'nde Cerrahi Kliniğini Başkanlığı yaptı. İyi bir Hıristiyan ve ünlü bir cerrah olarak tanındı.

Bu şekilde tanınıp çalışmalarını devam ettirirken, Suudi Arabistan Kralı Faysal ile hastalığı sebebiyle tanıştı. Bu tanışma hayatında çok büyük değişikliklere bir başlangıç teşkil etti.

Suudi Arabistan Kralı Faysal, kendisini tedavi eden doktoru Maurice'e Kur'ân-ı Kerim hediye etti. Aydın, bilgili ve iyi lisan bilgisine sahip olan kral ile ünlü doktoru arasında kısa zamanda sıcak bir dostluk ve arkadaşlık vücuda gelmişti. Çok önemli bir şahsiyetin hediyesini alan doktor, buna ayrı bir değer verdi ve Kur'ân-ı Kerim'i okumaya başladı. Bu okuma sırasında, muhtelif bilim dallarıyla ilgili önemli bilgilerin yer aldığını gördü. Kur'ân-ı Kerim'in on dört asır evvel nazil olduğunu bildiği için, söz konusu bilgilere daha dikkatli bir şekilde yaklaşım göstererek incelemelerine devam etti.

Kur'ân-ı Kerim üzerinde çalışmalarını devam ettiren doktoru, Kitap'ta geçen ilmi ifadelerle zamanın bilimsel bulgularının örtüştüğünü görmesi, daha da hayret verici bir durumda bıraktı. Söz konusu bilgilerin Kur'ân-ı Kerim tefsirlerinde yer almış oldukları şekliyle kabul etmede bir an tereddüt geçirdi. Eğer Kur'ân'da yer alan ilmî bilgiler doğruysa, bu kitap beşer kelaâmı olamazdı. Ancak, İlâhî bir eser olabilirdi. Tefsirlerde yer alan bilgilerin gerçekten Kur'ân'da yer alıp almadığını düşünmeye başladı. Söz konusu tefsirlerdeki bilgilerin yanıltıcı olabileceği düşüncesinden hareketle Arapça öğrenmeye başladı. Arapça dili üzerindeki çalışmaları sonucunda iyi bir lisan bilgisine sahip oldu ve Kur'ân Arapçası'nı öğrendi.

Maurice, tefsirlerde yer alan bilimsel verilerin gerçekten Kur'ân'da yer aldığını, bir çok ayetin ilmi bilgiler ihtiva ettiğini bizzat kendi çalışması sonucu öğrendi. Aradan asırlar geçmesine ve muazzam teknolojik gelişmelere rağmen, Kur'ân'daki bilgilerle günümüzün bilimsel buluşlarının uyum içerisinde olduğunu tesbit etti. Bu çalışmalarının sonucunda Kur'ân-ı Kerim'in Allah tarafından gönderildiğine iman etti. Daha sonra, günümüze kadar çok sayıda baskı ve tercümesi yapılmış bulunan, "Tevrat, İnciller, Kur'ân-ı Kerim ve Bilim" adını taşıyan ünlü eserini yazdı. Müslüman olan ünlü doktor, yeni dini İslâmiyet'e büyük hizmetlerde bulundu

Maurice Bucaille Kitapları - Eserleri

  • Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim
  • Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim
  • İnsanın Kökeni Nedir
  • The Bible, The Qur'an and Science

Maurice Bucaille Alıntıları - Sözleri

  • Eski Ahit’e aykırı olarak Kur’ân, yaratılış kıssasını bir bütün halinde vermez. Devam eden bir kıssa yerine, kitabın çeşitli yerlerinde, kıssanın başka başka taraflarını zikreden ve onu işaretleyen ard arda gelen hâdiseler hakkında az çok izahat veren parçalar bulunur. Bu hâdiselerin nasıl bildirildiği hakkında bir fikir edinebilmek için, birçok sûreye dağılmış parçaları bir araya toplamak gerekir. Aynı konudan bahseden yerlerin kitabın çeþitli kısımlarına serpiştirilmesi, sadece yaratma konusuna has değildir. Gerek dünyevî, gerek semavî hâdiseler, gerekse bilim adamını ilgilendiren insanla ilgili meseleler olsun, bütün geniþ konular Kur’ân’da bu şekilde ele alınmıştır. Bunlardan her biri için, âyetleri bir araya toplayıp tasnif etme işlemine girişilmiştir. Avrupalı müelliflerin çoğuna göre, Kur’ân’daki yaratılış kıssası, Tevrat kıssasına son derece yakındır, bundan dolayı her iki kıssayı, paralel olarak vermekten memnunluk duyarlar. Fakat benim anladığıma göre bu telâkki hatalıdır, zira ikisi arasýnda açık uyuşmazlıklar vardır. Bilimsel açıdan hiç de önemsiz olmayan birtakım meseleler vardır ki, bunlara Kur’ân’da rastlandığı halde, benzerlerini Tevrat’ta aramak neticesiz kalır. Tevrat ise, Kur’ân’da bulunmayan ayrıntıları ihtiva eder. Her iki metindeki zâhir benzerlikler, iyice bilinmektedir ki bazıları þunlardır: Yaratılışın ard arda gelen safhalarının sayısı, ilk bakışta aynıdır: Tevrat’taki altı gün, Kur’ân’da da yer alır. Fakat gerçekte, mesele göründüğünden daha karmaşık olup, üzerinde durulmaya değer. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • “Bilmediğimiz konularda ödevimiz susmaktır.” (Taberi) (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • Bilim zamanla değişir, bügun doğru kabul edilen falan mesele, yarın bir kenara atılabilir. (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • “Herhangi bir meselenin topluca incelenmesi, ayrı ayrı etüd edilmesinden daha çok fayda sağlar.” (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • Islam has something relatively comparable to the Gospels in some of the Hadiths. These are the collected sayings of Muhammad and stories of his deeds. The Gospels are nothing other than this for Jesus. Some of the collections of Hadiths were written decades after the death of Muhammad, just as the Gospels were written decades after Jesus. In both cases they bear human witness to events in the past. We shall see how, contrary to what many people think, the authors of the four Canonic Gospels were not the witnesses of the events they relate. The same is true of the Hadiths referred to at the end of this book. (The Bible, The Qur'an and Science)
  • “Toplumun varlığını sürdürebilmesi için, her ferdin yaptığı çalışmanın, bütün guruba yararlı olması gerekir.” (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • Şahsen ben, Hz. İsâ’nın cüzzamlıları iyileştirebileceğine seve seve inanırım, fakat Luka İncili’nin bize söylediği (Luka, 3, 23-28) gibi ilk insanla Hz. İbrahim arasında sadece yirmi neslin olduğunu söyleyen bir metnin, sahih ve Allah tarafından vahyedilmiş olduğuna inanamam. Luka’nın bu metni ile aynı konudaki Eski Ahit metninin, sâfiyane olarak insan hayalinden çıktığını ispatlayan hususlar, ileride görülecektir. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • Bilmediğimiz konularda ödevimiz susmaktır. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • “Susuz bir dünya, Ay gibi ölü bir yıldız olurdu.” (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • “Gerçeği yakalamak ve kavramak kolay değildir; huşunetle savunulan bir geleneğin baskısı öylesine ağır basmaktadır ki…” (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • İncil yazarları, Hz. İsâ ile ilgili bazı olayları büyütmek konusunda, Orta Çağ Fransasındaki yiğitlik destanlarını terennüm eden sanatçılar gibi davranmışlardır. Bunun sonucu olarak, olaylar, anlatanlardan her birinin kendisine mahsus durumuna göre şekillenmiş ve anlatılan hâdiselerin doğruluğunun, birçok durumda son derece şüpheli olduğu ortaya çıkmıştır. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • Kur’ân’ın çok bariz özelliği olan bu bilimsel tarafları, başlangıçta beni derinden derine hayrete düşürdü. Zira on üç asırdan fazla zamana ait bir metinde, çağdaş bilimsel verilere tamamen uygun olarak, son derece çeşitli konulara ilişkin bilgilerin keşfedilebileceğine, o zamana kadar hiç mi hiç inanmamıştım. İşe başlarken, İslâm’a hiç inanmıyordum.Her türlü peşin hükümden uzak olarak, tam bir tarafsızlıkla metinleri incelemeye giriştim. Beni etkileyen bir fikir var idiyse, o da gençliğimde almış olduğum eğitim idi. Bu eğitim Müslümanlardan değil, Muhammedîlerden bahsederdi. Böylece, bir adam tarafından kurulmuş bir dinin söz konusu olduğu ve dolayısıyla bu dinin de, Tanrı katında hiçbir değer ifade etmeyeceği iyice vurgulanmak isteniyordu. Batıdakilerin çoğu gibi, ben de, İslâm aleyhinde böylesi yaygın ve yanlış fikirleri muhafaza edebilirdim. Öyle ki uzmanların dışında, bu konularda aydınlanmış muhataplara rastlamak, benim için hep şaşırtıcı olmuştur. İtiraf ediyorum ki, Batıda öğretilen İslâm imajından farklı bir imaj verilmeden önce, ben de bu hususta çok câhil idim. Şayet bulunmuş olduğum bu noktadan, Batıda genel olarak İslâm hakkında verilen değer hükümlerinin yanlışlığını düşünecek noktaya geldim ise, ben bunu istisnâî şartlara borçluyum. Değerlendirme imkânlarına bizzat Suudi Arabistan’da kavuştum. Edindiğim bilgiler, İslâm konusunda, kendi diyarımızda ne derece yanlış bilgi sahibi olduğumuzu bana gösterdi. Hatırasını hürmetle selâmladığım merhum Kral Faysal’a olan minnet borcum çok fazladır. Onun İslâm’ı anlatmasını dinlemek ve huzurunda tabiî bilimlerle ilgili Kur’ân tefsirinin meselelerinden bazılarını anmak şerefi, ebediyyen hatıramda nakşedilmiş olarak kalacaktır.Bizzat kendisinden ve çevresindekilerden gelen bu değerli bilgileri dinlemek, benim için müstesnâ bir mazhariyet olmuştur. O zaman, bizim Batı ülkelerinde şekillenmiş olan İslâm imajı ile onun gerçek mâhiyeti arasındaki mesafeyi ölçmüş biri olarak, böylesine eksik ve yanlış tanınan bir din hakkındaki incelemelerimi geliştirmek için, o zaman bilmediğim Arapça’yı öğrenmeye şiddetli bir ihtiyaç duydum. Benim ilk hedefim, Kur’ân’ı okumayı ve onun metnini cümle cümle incelemeye inhisar ediyordu. Tenkitli bir inceleme için de, mutlaka gerekli olan bazı tefsirlerden, tabiatıyla yararlanıyordum. Kur’ân’ı, müteaddit tabiî hâdiselere dair yaptığı tavsiflere, büsbütün özel bir dikkat atfederek ele alıyordum; Kitab’ın bu konuları ilgilendiren açıklamaları ve ancak aslî metinde nüfuz edilebilecek tarafları, beni iyiden iyiye etkiledi. Zira bu bilgiler çağımızdaki telâkkilere uygun olmakla birlikte, Hz. Muhammed’in zamanındaki bir insanın, hakkında en ufak bir fikir sahibi bile olamayacağı hususlar idi. Daha sonra, Müslüman müelliflerce yazılmış olan, Kur’ân metninin tabiî bilimlerle ilgili taraflarına tahsis edilmiş olan birkaç eser okudum; onlar bana çok faydalı değerlendirme imkânı verdiler, fakat Batıda, bu konuda yapılmış toplu bir incelemeyi şu ana kadar görmüş veya işitmiş değilim. Böyle bir metinle ilk defa karşı karşıya gelen insanın zekâsını, ilkin etkileyen husus, ele alınan konuların bolluğudur. Yaratma, astronomi, yerle ilgili bazı durumların bildirilmesi, hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi, insanın üremesi gibi. Kitab-ı Mukaddes’te çok büyük bilimsel hatalar bulunduğu halde, burada bir tek yanlışa bile rastlayamıyordum. Bu da kendi kendime şu suali sormaya mecbur ediyordu: Şayet Kur’ân’ın müellifi bir insan ise, Hıristiyan takviminin yedinci yüzyılında, bugün çağdaş bilimsel sonuçlara uygunluğu ortaya çıkan hususları nasıl yazmıştı? ... (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • It was only when I examined the text very closely in Arabic that I kept a list of them at the end of which I had to acknowledge the evidence in front of me: the Qur'an did not contain a single statement that was assailable from a modern scientific point of view. (The Bible, The Qur'an and Science)
  • Tekvin’e göre (6/3) Tanrı, tam Tufan’dan önce, bundan böyle insanın ömrünü 120 yıl olarak sınırlamaya karar verir. “... onun ömrü ancak yüz yirmi yıl olacak.” diye yazılıyor . Oysa , daha ileride (Tekvin, 11/10-32) Hz. Nuh’un soyundan gelen on ayrı nesle mensub şahısların 148-600 arasında değişen bir hayat süresine sahip oldukları kaydedilir. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • “…gerçeğe uygun anlatmamak durumunda tarih, tarihi bir romana dönüşür.” (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • The open-minded attitude Pope Paul VI has towards Islam will certainly become a milestone in the relations between the two religions. He himself Mid that he was “moved by a profound belief in the unification of the Islamic and Christian worlds in the worship of a single God”.  (The Bible, The Qur'an and Science)
  • “Çin’de bile olsa, ilimi ara.” (Hadis-i Şerif) (Kitab-ı Mukaddes Kuran ve Bilim)
  • - Bir yandan çoğu zaman basit gibi görünen Kur’ân’daki bazı ifadeler, bilimin daha sonra ortaya koyacağı tarafları ihtiva etmektedir ki bu, çağdaş bilimsel imkânların ışığında incelenmekle anlaşılmaktadır. - Öbür yandan bazı hadîsler, söylendiği çağın zihniyetine tamamen uygun olmakla birlikte, bugün bilimsel yönden kabul edilemeyecek ifadeler ihtiva ederler. Bu fikirler, sahihliği ittifakla kabul edilen ve tartışma götürmeyen İslâm’ın talimatlarına ve hükümlerine de girmiştir. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • İslâm’da ahlâkın yeri olmadığı şeklindeki asılsız propagandayı reddettiği gibi, birçok Yahudi ve Hıristiyanın benimsediği “mutaassıp İslâm” düşüncesini de reddederek durumu şöyle açıklar: “Gerçekten tarihi boyunca İslâm, Hıristiyanlığın kutsal beldelerinde Hıristiyan dininin, bir anlamda siyasî bir değer kazandığı dönemlerde gösterdiği taassup derecesinde mutaassıp olmamıştır.” Burada müellifler, Batılıların yanlış olarak “Kutsal Savaş” diye çevirdiği Kur’ân tabirlerini zikreder ve derler ki: Arapça’da “el-cihâd fi sebilillâh” Allah yolunda gayret sarfetmek, anlamına gelir.Bu da “İslâm’ı yaymak ve ona saldıranlara karşı onu savunmak için gayret sarfetmek”ten ibarettir. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)
  • Herkes de kabul eder ki, gerçeğe uygun anlatmamak durumunda tarih, tarihî bir romana dönüşür. (Tevrat, İnciller Kur'an-ı Kerim ve Bilim)

Yorum Yaz