Kemal Arkun kimdir? Kemal Arkun kitapları ve sözleri
Türk Yazar Kemal Arkun hayatı araştırılıyor. Peki Kemal Arkun kimdir? Kemal Arkun aslen nerelidir? Kemal Arkun ne zaman, nerede doğdu? Kemal Arkun hayatta mı? İşte Kemal Arkun hayatı...
Türk Yazar Kemal Arkun edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Kemal Arkun hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Kemal Arkun hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Kemal Arkun hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 20 Mayıs 1958
Doğum Yeri: Reşadiye, Tokat, Türkiye
Kemal Arkun kimdir?
Kemal Arkun 20 Mayıs 1958 yılında Tokat’ın Reşadiye ilçesinde doğdu. Babası Durmuş Arkun, annesi Nuriye hanımdır. Babadan dedesi Ahmed oğlu Kazım Milli mücadelede Aydın cephesinde alnından yediği bir Yunan kurşunuyla şehid olduğunda babası Durmuş henüz annesi Saliha hanımın karnında olup doğmamıştı.
1920 yılında Reşadiye’nin Yolüstü köyünde doğan baba Durmuş Arkun, o yılların tüm sıkıntı ve sefaletini yaşamış, Cenab-ı Hakk'ın kelamının yasaklandığı, suç aleti olarak toplandığı yılların ıstırabını tüm ruhunda terennüm ederken, vatan için, din için, namus için şehid olan babası Kazım’ın kemiklerinin sızladığını hissederek yaşamıştır.Tek parti diktatörlüğü devrinde köylerde görevlendirdiği mıntıka müdürleri kanalıyla gariban Anadolu köylüsüne acımasız eziyetler edildiğine saf çocuk ruhuyla şahid olmuştur.
Ezan-ı Muhammedi'nin yasaklanarak “tanrı uludur” diye bağırıldığında, din düşmanı zalimleri Allahü tealaya havale etmiş, bir şehid oğlu olmasına rağmen acımasız zulümlere maruz kalmıştır.Türk Milletini tek parti zulmünden kurtaran Demokrat Parti dönemini bayram havasında yaşasa da Adnan Menderes’in idam edilmesiyle öylesine kederlenmiş ki, tarifi mümkün olmayan acılara gark olmuştur.
Kemal Arkun İstiklal harbi şehidi Kazım oğlu Durmuş’un üçüncü çocuğu olarak 1958’de doğduğunda Demokrat Parti iktidarı son devresindedir.27 Mayıs İhtilalinde henüz iki yaşında olan Kemal Arkun Adnan Menderes burukluğu yaşanan bir aile ortamında büyümüştür.
Anne Nuriye hanımın babası Veli Er askerlik yaptığı Erzurum’da ormanda bulduğu iki yaşındaki bir kız çocuğunu köyüne getirip, büyütüp namus ve şerefiyle telli duvaklı gelin edecek derecede asil bir insandır.
İlk okula Reşadiye Gazi Paşa İlkokulu'nda başlayan Kemal Arkun, kültür emperyalizminin acımasızca yaşandığı, Türk İslam büyüklerine gerici, yobaz, hain iftiralarının atıldığı bu atmosfere aileden aldığı manevi eğitimle direnmiş, atalarına yapılan bu iftiraları çocuk ruhuyla benimsememiştir. Bin yıllık muhteşem bir Türk-İslam medeniyetinin varisi olduğunun idrakiyle bir takım cücelikleri daha küçük yaştan itibaren kabullenememiştir.
Kemal Arkun ilkokul ikinci sınıfta yaşadığı bir hatırayı hiç unutamamıştır; Bir On kasımdır, dışarıda hava soğuktur. M. Kemal’i sınıfça anmaktadırlar. Öğretmeni Muharrem Bey on dakika ayakta saygı duruşu yaptırmaktadır. Henüz sekiz-dokuz yaşlarındaki yetmiş, seksen kişilik sınıfta çıt çıkmamakta, sadece sıra arkadaşı Yaşar’ın burnunun fıkırtısı duyulmaktadır. Bu bazı çocukların dikkatini çekmiş, henüz küçük yaşlardaki çocuklar daha fazla kendilerini tutamayarak gülmeye başlamış, bütün sınıf kahkahaya boğulmuştur. Buna rağmen Kemalizm’i adeta din olarak hisseden öğretmen Muharrem Bey on dakikalık saygı duruşunu bozmamış, on dakikanın sonunda tüm çocukları kızılcık sopasıyla elleri kanayana kadar dövmüştür. Bu dayak faslından sonra küçük Kemal bir hafta ellerini kullanamamıştır.
Kemal Arkun’un ilkokul yılları gerçekten Türkiye’nin karanlık yıllarıdır. Dinden, imandan, Fatih Sultan Mehmed han hazretlerinden, Kanuni’den bahsetmek adeta öcü gibi karşılanır. Bir gün mahalle arkadaşlarıyla sohbet ederken her çocuk adeta Türk Milletini M. Kemal tek başına kurtardı edasıyla konuşurken o, milli mücadelede padişahın da fonksiyonunun bulunduğundan, kendi dedesinin de vatan, din ve namus uğruna şehid olduğundan bahseder. Fatih Sultan Mehmed Han’ın çağ açıp, çağ kapadığını söyler. Bu büyük bir suçtur. Komşu çocuklar derhal küçük Kemal’i İsmail öğretmene şikayet ederler. İsmail öğretmen sınıfa talimat verir: “Kemal Arkun’u nerede görürseniz dövün” der.
Hiçbir şeyden habersiz okulun bahçesine girer girmez onlarca çocuğun hücumuna maruz kalan küçük Kemal buna bir mana veremez ama küçücük aklıyla bu kafa yapısındaki öğretmenlerin ve onların bu mantıkla yetiştirdiği öğrencilerin bu vatana ve millete bir şey veremeyeceğini idrak eder. O’nun ruhu Viyana kapılarına giden, dünyaya nizam veren ecdadını özlemekte; "Kimler çizmiş bu hududu gönlüme. Dar geliyor, dar geliyor gardaşım…" mısralarını terennüm etmektedir.
Lise tahsilini Kırklareli’nde bitiren Kemal Arkun üniversite sınavlarında yüksek puan almasına rağmen ilk tercih sırasına İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini yazdığı için 1976’da Fatih’in gülzar ettiği İstanbul’a gelir. Burada hem çalışacak, hem okuyacaktır. Çünkü baba Durmuş Arkun’un onu okutacak maddi gücü yoktur.
Cebinde harçlığı, kalacak yeri olmayan sefalet içinde bir üniversite öğrencisidir artık. Günlerdir dolaşarak iş aramakta, fakat kimse öğrenciye iş vermemektedir. Böyle sıkıntılı bir haldeyken fakülteyi kurtarılmış bölge ilan eden komünist militanlardan “Bir daha bu okula gelmeyeceksin” diye ihtar alır. Edebiyat fakültesinde komünist işgali vardır ve militanlar milliyetçi, mukaddesatçı gençlere akıl almaz işkenceler uygulamaktadırlar. Aynı fakültede Yusuf İmamoğlu adlı milliyetçi bir genç dokuz kurşunla vurularak öldürülmüştür. Milli ve manevi değerlerini savunan gençlerin kulakları kesilmekte, gözleri oyulmaktadır. Kısa zamanda fakültedeki onlarca milliyetçi, maneviyatçı genç çeşitli uzuvları kesilerek sakat bırakılmıştır. Komünist militanlar Türkiye’yi komünist Rusya’ya peyk yapmak istemektedirler. Allah’a, dine, mukaddesata inanmamakta, inananlara gerici, faşist damgasını vurmaktadırlar. Oysa genç Kemal, Rusların Türk Milletinin ezeli düşmanı olduğunu bilmekte, on milyonlarca Müslüman Türk’e soykırım uygulayan Moskof’tan nefret etmekte;
"Eğer yoksa içinde Moskof’a karşı biraz kin
Bırak Türk’üm demeyi insan bile değilsin"
Diye haykırmaktadır. Bu sıkıntılı zamanlarında Fatih Sultan Mehmed Han’ın,Yavuz Sultan Selim Han’ın, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın kabirlerini ziyaret ederek o büyüklerin huzurunda ruhunu teskin etmeye çalışır.
O yıllar Türkiye’nin kara yıllarıdır. Devletin, milletin güvenliğini sağlamakla vazifeli olan Türk Silahlı kuvvetleri ihtilalci cuntaların güdümünde memleketi karıştırmakla meşgul olup, anarşiyi körüklerken, emniyet teşkilatı Pol-Bir, Pol-Der adı altında ikiye bölünmüştü. Milliyetçi polisler ve devrimci polisler kendi yandaşlarını kollamakla meşguldü. Her gün onlarca genç öldürülüyordu. Aynı silahtan çıkan kurşunlar hem devrimci gençleri, hem milliyetçi gençleri vuruyordu. Bu işin içinde bir oyun olduğunu anlasa da çaresi yoktu. Böyle bir atmosferde Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit horoz dövüşü yapmakla meşguldüler.
Kemal Arkun öncelikle fakülteye rahatça girebilmek için tıpkı bir Rum kalesini fethediyor gibi otuz yedi arkadaşıyla dayanışma içinde komünist militanları püskürterek okula girmeyi başardılar. Organize oldukları için komünist militanlar artık tesirsiz kalmıştı.Onlar ise “Okumak hakkımız,hak istenmez alınır” düsturuyla hareket edip okuma haklarına sahip olmuşlardı. Bundan sonra işler yoluna girmeye başladı. Maddi durumunu yoluna koymak için bir şirkette muhasebe mesleğine başladı kısa zaman sonra da Ortadoğu Gazetesi'nin muhasebe müdürü oldu. Bu gazetede “Tarih tekerrürdür” başlığı altında tarihi makaleler yazmaya başladı. Bu gazetede başyazar olarak görevli Üstat Necip Fazıl Kısakürek ve aynı sırada Hergün Gazetesinde makaleler yazan Seyit AhmedArvasi Hocadan istifade ederek son devrin en büyük mürşidi kamili Abdülhakim Arvasi hazretlerini tanımak nasip oldu.
10 Kasım 1979 tarihinde Gülcihan hanımla izdivaç eden Arkun’un Ocak 1981’de büyük kızı Elif dünyaya geldi.Aynı yıl yüksek lisans tezi kabul edilerek fakülteden mezun oldu akabinde de çalıştığı şirkette muhasebe sorumlusu olarak ve Osmanlı coğrafyasında araştırmalar yapmak üzere Libya’ya gitti.Libya’da iken ikinci çocuğu Zeynep dünyaya geldi.
1983 yılında Türkiye’ye dönen Kemal Arkun Ağustos 1985’de Tuzla Piyade Okuluna girerek Kasım ayında Kırklareli 33.Piyade Tümen komutanlığında yedek subay olarak askerlik hayatına başladı. Askerde iken üçüncü çocuğu Ahmed dünyaya geldi.
Askerlik sonrası yine iş hayatına ve tarihi araştırmalarına devam eden Kemal Arkun’un 1990 yılında dördüncü çocuğu Hatice doğdu.
1995 yılında Türkiye Gazetesinde “Uzundereli İsmail” romanı yayınlanmaya başlayan yazarın bu romanı okuyucudan büyük ilgi gördü. Akabinde yayınlanan “Komando Mustafa”, “Hasret”, “Mazlumun ahı” romanlarıyla Türk okuyucusunun takdirini kazanan Kemal Arkun Ağustos 2000 yılında Şahide hanımla izdivaç etti.Bu sırada dünyaya nizam veren Osmanlı Sultanlarının hayatlarıyla ilgili araştırmalarını da tamamlayarak kaleme almaya başlamıştı.
Dünyada muhteşem bir medeniyet kuran Osmanlı Sultanlarının İla-yıkelimetullah yolundaki gerçek hayat mücadeleleri yazılmamış,devamlı yalan yanlış itham ve iftiralara maruz kalmışlardı.
Kemal Arkun Osman Gazi Hazretlerinin “Bizim davamız kuru bir cihangirlik davası değil ila-yıkelimetullahtır” inancından yola çıkarak Osman Gaziden başlayıp, her Osmanlı padişahına birer kitaptan oluşan dünyaya Nizam Verenler tarihi roman setini gece gündüz demeden yazmaya devam ediyordu.
3 Kasım 2006 yılında beşinci çocuğu Mehmed Kerem dünyaya geldiğinde Kemal Arkun yoğun bir gayret içindeydi.
Eylül 2009’da Dünyaya Nizam verenler tarihi roman seti tamamlandığında bunun Türkiye ve Dünyada bir ilk olduğu görülüyor ve Türk Milleti bu büyük esere çok rağbet gösteriyordu.
İlmi ve edebi çalışmalarına hız kesmeden devam eden Kemal Arkun, Bin yıllık Türk-İslam tarihini tamamlamaya azmetmişti. "Dünyaya Nizam Verenler" tarihi roman setinden sonra kısa bir müddet içinde Selçuk Bey'den başlayarak 13 kitaptan oluşan ve Büyük Selçuklu Sultanlarının hayatını ihtiva eden yine dünyada bir ilk olan “Dünyaya Hükmedenler” tarihi roman setini, akabinde de Anadolu Selçuklu Sultanlarının hayatını anlatan on kitaptan oluşan “Anadolu Fatihleri” roman setini tamamladı.
Kendini kahraman ecdadımızın yaptığı muhteşem Türk-İslam tarihini yazmaya ve yeni nesillere aktarmaya adayan Kemal Arkun aynı zamanda yine bir ilki başararak Osman Gaziden başlayıp 36 Osmanlı padişahını güzide tarihçi ve ilim adamlarıyla birlikte TV 5 Ekranlarında haftada bir yayınlanan “Tarihin Işığında” programında hazırlayıp sunmaktadır. Üç yıldır ara vermeden devam eden bu program milyonlarca seyircinin takdirini kazanmıştır. Aynı zamanda Lalegül FM’de devam eden ve haftada bir gün yayınlanan “Dünyaya Nizam Verenler” programı da tarih sevenleri radyo başına kilitlemektedir.
TGRT, NetTV, TempoTV, KanalA, STV, KudüsTV, HilalTV, Bengütürk TV ekranlarından da atalarımızı seyirciye anlatan Kemal Arkun Türk Milletinin Osmanlı’yı yeniden keşfetmesinde önayak olmuştur. Eylül 2011’de altıncı çocuğu Hasan Eymen dünyaya gelmiş olan yazarın üçü kız,üçü erkek olmak üzere altı çocuğu,üçükız,üçü erkek olmak üzere altı da torunu bulunmaktadır.
Kasr-ı Arifan Dergisinde tarihi konularda makaleler yazmaya devam eden Kemal Arkun Haçlı ülkelerin parlamentolarında mazlum Türk Milletini Ermeni soykırımıyla suçlamalarına dayanamamış yoğun gayretleri sonucunda beş yüz sayfanın üzerinde tamamen belgelere dayalı olarak Ermenilerin bir buçuk milyondan ziyade Müslüman Türk ve Kürt’ü işkenceyle katlettiğini ispatlayan “Ermeni Mezalimine Ağıt” kitabını tamamlamış baskıya hazır hale getirmiştir.
Tarihi ve edebi çalışmalarında çocuklarımızı da unutmayan Kemal Arkun Osman Gaziden başlayarak her Osmanlı padişahına ait altışar resimli tarihi çocuk hikaye kitabı hazırlamaya devam etmektedir.
Günümüz dünyasında savaşların ve mücadelelerin iktisadi yönden yapıldığını belirleyen Kemal Arkun Türkiye Cumhuriyetinde faaliyette bulunan okullarda ve üniversitelerde dünyadaki geçerli İktisadi sistem olarak sadece Kapitalizm,komünizm ve Sosyalizm’in öğretilmesine karşı çıkarak Dünya’ya Nizam veren Osmanlı’nın iktisadi sistemini araştırmaya başlamış, “Osmanlı İktisadi Sistemi “adlı eserinin birinci cildini tamamlamış,ikinci cildinin yazımına devam etmektedir.
Sanat toplum ve insanlık içindir düsturuyla hikaye ve romanlarını kaleme alan Kemal Arkun “Tarih Milletlerin hafızasıdır,hafızasını kaybeden milletler sömürülmeye mahkumdur” anlayışıyla yeni nesillerimize tarih şuuru aşılamaya devam etmektedir.
Kemal Arkun Kitapları - Eserleri
- Fatih Sultan Mehmet Han
- Sultan 2. Abdülhamit Han
- Osman Gazi Han (Ulu Çınarın Kökleri)
- Kanuni Sultan Süleyman Han
- Yavuz Sultan Selim Han
- Sultan Yıldırım Bayezit ve Timur Han
- Sultan IV. Murat Han
- Sultan Vahideddin Han
- Sultan Gazi Murat Han II
- Sultan 2. Mahmut Han
- Orhan Gazi Han
- Sultan I. Mehmet (Çelebi)
- Yeniçeri Ocağı
- Sultan 3. Selim Han
- Sultan Murad-ı Hüdavendigar
- Sultan 5. Murat Han
- Sultan Abdülaziz Han
- Sultan Abdülmecit Han
- II. Osman Han (Genç Osman)
- Sultan II.Selim Han
- Sultan II. Bayezit Han
- Sultan 3. Ahmet Han
- Tuğrul Bey
- Sultan IV. Mustafa Han
- Sultan 4. Mehmet Han
- Sultan İbrahim Han
- Sultan 3. Murat Han
- Ertuğrul Dursun Önkuzu
- Fetihler Babası Melikşah
- Sultan 5. Mehmet Reşat Han
- Sultan II. Süleyman Han
- Sultan I. Abdülhamit Han - (27. Osmanlı Padişahı 92. İslam Halifesi)
- Arslan Yabgu
- I. Mahmut
- Sultan 1. Ahmet Han
- Sultan III. Murat Han
- Çağrı Bey
- Sultan II. Ahmet Han
- Selçuk Bey
- Sultan I. Mustafa Han
- Sultan III. Mehmet Han
- Mevlana Aşkı - Osman Gazi 1
- Sultan III. Osman Han
- Kutalmışoğlu Süleyman Şah
- İttifakın Gücü Musa Yabgu
- II. Gıyaseddin Mesud
- Yusuf İmamoğlu
- Uzundereli İsmail
- Sultan I. Abdülhamit Han
- Sultan 3. Mustafa Han
- Sözde Selçuklu Sultanı Müizzeddin II. Melikşah
- Hoşgörü
- Sultan II. Kılıçarslan
- Sultan I. Kılıçarslan
- I. İzzeddin Keykavus
- Avrupa'ya İslam Güneşinin Doğuşu
- 2. Gıyaseddin Keyhüsrev
- Dünyaya Nizam Veren Biz Türkler'de Türk Kimliği ve Türkçe
- Barış ve Hoşgörü
- Bursa'nın Fethi
- Geyikli Baba
- Oğlum Halil
- Rumeli
- Gözyaşı
- Ermeni Mezalimine Ağıtlar
- Şahinşah ve I. Mesud
- II. İzzeddin Keykavus
- Vahşet
- Rumeli Kan Ağlıyor
- Kosova'da Bir Kırmızı Gül
- Evrenos Bey ve Kızı
- Gözyaşı Pişmanlıktır
- Emir Sultan ve Nurdan Üç Kandil
Kemal Arkun Alıntıları - Sözleri
- “Öyleyse üzülecek bir şey yok. Onlara birçok haksız kazanç sağlatırım. Lüzumsuz masraf yaptırırım ve lüzumlu yere para harcatmam. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana gelir.” (Sultan Murad-ı Hüdavendigar)
- Gelene de gök beyim gökçe şahım gelene, Barkına kıran girsin, Türk'ü Türk'le bölene Öz kardaş darbesiyle ziyan olup ölene, Kurt uludu bir ağız, doğan şahan ötüştü; Kılıç, mızrak, ok ve gürz, kalkanlara karıştı. (Kutalmışoğlu Süleyman Şah)
- Dünya da yaşayıp da sıkıntı çekmemek mümkün değildir. (Sultan II. Bayezit Han)
- Vatan ikinci anadır; çünkü anayı sevmek imandan olduğu gibi, vatanı sevmek de imandandır. İçinde, aç, müflis oturmak imandan olmaz. (Sultan Murad-ı Hüdavendigar)
- Meselâ bir hastanın babası, doktorsa, babası buna etli, tatlı verince sevinip, iyi olmasaydım , bana bunları vermezdi der. Babası, etli, tatlı gibi yemekleri vermezse yine sevinir. Hastalığımı tedavi etmek için bunları vermiyor der. Allahü teâlânın da vermesine ve vermemesine böyle iman olmadıkça, tevekkül, güven sağlam olmaz. (I. Mahmut)
- Osmanlı, asaletine yaraşır bir tevazuyla bütün medeniyetlerin üzerine oturuyor ama hiç birini yok etmeyi, kökünü kurutmayı aklının köşesinden bile geçiriyordu. (Ertuğrul Dursun Önkuzu)
- Ne güzel demişler: " Kibir beladır, hastalıktır fakat acıyanı yok. Tevazu ise nimettir, kıskananı yok..." (Arslan Yabgu)
- Mal iyi değildir, kötü de değildir. Mal, mülk gönle girerse insanı şımartır ve bu kimsenin sonu olur. Mal, mülk iyi niyetle kullanılırsa faydalı olur. (Sultan Murad-ı Hüdavendigar)
- Yiğitler kan döker bayrak solmaya. Anadolu başlar vatan olmaya. Kızıl elmaya hey kızıl elmaya. En güzel marşınıda çalmada mehter. Ya allah bismilleh allahü ekber. (Sultan 2. Abdülhamit Han)
- Makam seni gururlandırmasın. Kibirlendirmesin ! Büyüklük taslayanlara özenme. Çünkü ALLAHU teala her zorbayı zelil ,her büyükleneni hakir ve zelil eder..! (Tuğrul Bey)
- Ebu Bekr-i Sıddık (radıyallahu anh) methedildiği zaman "Ya Rabbi! Bunlar benim kadar bilmiyorlar, ben de kendimi senin kadar tanımıyorum, kusurlarımı bilselerdi böyle konuşmazlardı. Onların bilmediği kusurlarımı affet" diye dua ederdi. (Fatih Sultan Mehmet Han)
- Ülkü için kavga verdim. Hayatımı hibe ettim Bu sevdayı kefen bildim Tanıyanlar tanır beni... (Ertuğrul Dursun Önkuzu)
- Allahü teâlânın veli kullarından mübarek bir zat hep hocasından bahsedince, birisi; efendim siz hocanızı bu kadar çok seviyorsunuz, siz ondan ne öğrendiniz deyince, o mübarek zat buyurmuş ki: Bir tek şey öğrendim, o da bana yetti buyurmuş: "Kim sevilir, kim sevilmez". (I. Mahmut)
- Dünyayı kendinize efendi edinirseniz, o da sizi kendisine köle eder. (Sultan Murad-ı Hüdavendigar)
- Hiç kimseye, imtiyaz hakkı verilmeyen Osmanlı'da, herkes kazancını bileğinin hakkıyla kazanırdı. Mevki ve makam babadan oğula miras kalmaz, akıllı baba vezir, akılsız oğul çöpçü olabilirdi. Köle gösterdiği muvaffakiyet ve sadakat mesabesinde veziri azamlığa kadar yükselirdi. Asalet meselesi yalnız Osmanlı hanedanı için mevzubahisti. Ancak Osmanlı hanedanının her şehzadesi, tam bir dikkatle, liyakatli ellerle yetiştirilir, Devlet-i Aliye'nin başına geçmeye lâyık hale getirilirdi. (Kanuni Sultan Süleyman Han)
- 1085- Anadolu'nun adının Turquie = Türkiye olması. (Fetihler Babası Melikşah)
- Ellerin yurdunda çiçek açarken /Bizim ele kar geliyor gardaşım/Kimler çizmiş bu hududu gönlüme /Dar geliyor dar geliyor gardaşım (Ertuğrul Dursun Önkuzu)
- Cenab-ı Hak canlı, cansız bütün varlıkları insan için yaratmıştır. Gökyüzü, dağlar, taşlar, ormanlar, sular, denizler hep insan içindir. Bunların içindeki canlı varlıklar da insan içindir. İnsanların beslenmeleri, gıdaları içindir. Bütün bunlar insan için de peki insan kimin içindir? Allahü Teala bu sorunun cevabını Zariyat suresinin elli altıncı ayetinde mealen, şöyle veriyor: "Ben cin ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri (beni tanımaları) için yarattım." (Osman Gazi Han (Ulu Çınarın Kökleri))
- O günün Avrupasında dünyanın döndüğünü söylemek dinsizlik sayılıyordu. Bunun sebebi de Müslümanların Dünyanın kendi ekseni ve güneşin ekseni etrafında döndüğüne inanmaları Kur'an-ı Kerim'de bu hususta geniş bilgilerin bulunmasıydı. Sadece Kur'an'a muhalefet etmek için bu ilmi gerçeği kabul eden Hristiyanları afarox ediyorlardı. (İttifakın Gücü Musa Yabgu)
- "En mutlu, en huzurlu ve en mesut insan, ölümü hatırlayandır." (Fatih Sultan Mehmet Han)