Julien Benda kimdir? Julien Benda kitapları ve sözleri
Fransız Filozof ve Yazar Julien Benda hayatı araştırılıyor. Peki Julien Benda kimdir? Julien Benda aslen nerelidir? Julien Benda ne zaman, nerede doğdu? Julien Benda hayatta mı? İşte Julien Benda hayatı... Julien Benda yaşıyor mu? Julien Benda ne zaman, nerede öldü?
Fransız Filozof ve Yazar Julien Benda edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Julien Benda hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Julien Benda hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Julien Benda hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 26 Aralık 1867
Doğum Yeri: Paris, Fransa
Ölüm Tarihi: 7 Haziran 1956
Ölüm Yeri: Fontenay-aux-Roses, Fransa
Julien Benda kimdir?
26 Aralık 1867’de Paris’te doğdu. Edebiyat eleştirisinde Romantizm karşıtı akıma önderlik etmiş, Henri Bergson’un felsefi sezgiciliğine karşı usu ve anlığı savunmuştur. 1894’te Paris Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, 1898’de Dreyfus olayı üzerine yazılar yayımladı. L’Ordination kitabı ile edebiyat alanında ün kazandı. En önemli yapıtı sayılan Aydınların İhaneti’nde, ırksal ve siyasal nedenlerle doğruluktan ve adaletten sapanları ahlâksal ihanetle suçladı.
Julien Benda Kitapları - Eserleri
- Aydınların İhaneti
- Aydınların İhaneti
Julien Benda Alıntıları - Sözleri
- Pazara düşen “aydın” hakkında beni ilgilendiren tek bir konu var; yukarıda açıkladığım gibi, işlevlerini yerine getirirken sadece gerçekçi bir ihtirasın (bu ister sınıfsal, ister ırksal, ister milli bir ihtiras olsun hiç farketmez) başarılı olmasına hizmet ettiğinde, “aydın” olarak işlevlerini yerini getirmede başarısız olmaktadır. Julien Benda, Aydınların İhaneti, Sy. 42 (Aydınların İhaneti)
- “Övgümüzü belirleyen, bir insanın uğraşılarının sağladığı fayda olsaydı, sabanın mucidi, Aristoteles’ten, Galilei’den ve Descartes’ten çok daha büyük bir deha olmayı hak ederdi.” Bayle Benda, Sy. 120 (Aydınların İhaneti)
- Modern “aydınların” itibarlarını ve faaliyetlerini sıradan tutkuların hizmetine sokma kararlılığını, bu Kilise adamlarının İsa’yı milliyetçiliğin havarisi haline getirmelerinden daha iyi sembolize eden bir şey olabilir mi? Benda, Sy. 71 (Aydınların İhaneti)
- “Sanki “aydının” işlevi aydın olmayanlara onları rahatsız edecek doğruları söylemek ve kendi huzuru pahasına bunun bedelini ödemek değilmiş gibi!” Benda, Sy. 69 (Aydınların İhaneti)
- Devlet, ülke ve sınıf artık açıkça tanrısallaşmıştır; bir çok insan için . (Aydınların İhaneti)
- Tolstoy, orduya katıldığında subaylardan birinin, yürüyüşte sırayı bozduğu gerekçesiyle bir askeri dövdüğüne tanık olduğunu anlatır. Tolstoy subaya şöyle der: Kendin gibi bir adama bu şekilde davranmaktan utanmıyor musun ? Hiç mi İncil okumadın? Subay şöyle karşılık verir: Peki sen hiç mi Ordu Tüzüğü okumadin? Bu sert yanıt , maddi olanın yönetimi ele geçirmeye çalışan tinsel insanın yüzüne bir şamar gibi inecektir daima... İnsanları maddi şeyleri elde etmeye yöneltenlerin Adalet ve insafa ihtiyacı yoktur. (Aydınların İhaneti)
- Ülke haksız bile olsa, onun haklı olduğunu düşünmemiz gerekir. Dediklerine, düşünce özgürlüklerini ya da en azından ülkeleri ile ilgili konuşma özgürlüğünü savunan yurttaşlarını “Millete ihanet edenler” olarak adlandırmalarına tanık olmak için çağımızı beklememiz gerekirdi. (Aydınların İhaneti)
- İnsanlığın, Ortaçağ’da bu dünyanın meselelerinin başındaki dar kafalı, bağnaz, cahil, bencil, yaratıkların evlilikleri,savaşları ve anlaşmaları yüzünden yüzyıllar boyunca mahkum kalmak zorunda olduğu durumu kabul etmek imkansızdır. (Aydınların İhaneti)
- Tolstoy, orduya katıldığında subaylardan birinin, yürüyüşte sırayı bozduğu gerekçesiyle bir askeri dövdüğüne tanık oluşunu anlatır. Tolstoy subaya şöyle der: "Kendin gibi bir insana bu şekilde davranmaktan utanmıyor musun? Hiç mi İncil okumadın?" Subay şöyle karşılık verir: "Peki, sen, hiç mi Ordu Tüzüğü okumadın?" Bu sert yanıt, maddi olanın yönetimini ele geçirmeye çalışan tinsel insanın yüzüne bir şamar gibi inecektir daima. Bana ise, çok akıllıca bir yanıt gibi geliyor. İnsanları maddi şeyleri elde etmeye yöneltenlerin adalet ve insafa ihtiyacı yoktur. (Aydınların İhaneti)
- Gelin siyaseti diplomatlara ve askerlere bırakalım. (Aydınların İhaneti)
- “aramızda sırf birkaç nehir veya dağ var diye birbirimizden ayrı düştüğümüz için hepimizin de aynı doğadan olduğunu unuttuk.” ~Bossuet Benda, Sy. 69 (Aydınların İhaneti)
- Tolstoy orduya katıldığında subaylardan birinin yürüyüşte sırayı bozduğu gerekçesiyle bir askeri dövdüğüne tanık olur. Tolstoy subaya şöyle der: ''kendin gibi bir insana bu şekilde davranmaktan utanmıyor musun? Hiç mi İncil okumadın? Subay şöyle karşılık verir. ''Peki, sen hiç mi ordu tüzüğü okumadın? Bu sert cevap manevi arayışa yönelen insanın yüzüne bir şamar gibi inecektir daima. İnsanları maddi şeyleri elde etmeye yöneltenlerin adalet ve insafa ihtiyacı yoktur. (Aydınların İhaneti)
- Insanların zamanımıza değin siyaset ile ahlâk arasındaki ilişkilerle ilgili olarak yalnızca iki öğretiye sahip olduklarını düşünürsek, modern "aydınların" ne ölçüde yenilik yaptıklarını anlayabiliriz. Birisi Platon'unkidir ve şöyle der :"Siyaseti belirleyen ahlaktır." Diğeri de Machiavelli'ninkidir ve şöyle der :"Siyasetin ahlâk ile hiçbir ilgisi yoktur." Bugün insanlar bir üçüncü öğretiye kavuştular. Maurras şöyle diyor :" Ahlâkı belirleyen siyasettir." Ama asıl kopuş, bu öğretinin insanların önüne koyulmak zorunda olmasından değil, bilakis insanların bu öğretiyi kabul etmek zorunda olmalarından kaynaklanır. (Aydınların İhaneti)
- Çağımız, insanları birbirine düşürenlerde gurur duydukları bilinçli bir kendini beğenmişliğe yol açar. (Aydınların İhaneti)