John Zerzan kimdir? John Zerzan kitapları ve sözleri

Anarko-primitivist yazar John Zerzan hayatı araştırılıyor. Peki John Zerzan kimdir? John Zerzan aslen nerelidir? John Zerzan ne zaman, nerede doğdu? John Zerzan hayatta mı? İşte John Zerzan hayatı...

Anarko-primitivist yazar John Zerzan edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında John Zerzan hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. John Zerzan hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte John Zerzan hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1944

Doğum Yeri: Oregon, Abd

John Zerzan kimdir?

John Zerzan 1944 yılında ABD'nin Oregon kenti yakınlarında küçük bir kasabada doğdu. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitiren Zerzan, daha sonra San Francisco Eyalet Üniversitesi tarih bölümünden mezun oldu. Üniversite öğrenciliği yıllarında devrimci faaliyetlere katılan ve Vietnam Savaşı karşıtı eylemlerinden dolayı kısa bir süre hapis yatan Zerzan, daha sonra akademik çevreleri terk edip, kamyon şoförü ve marangoz olarak San Francisco bölgesindeki sendikal çalışmalar içinde yer aldı.

Halen ABD'nin Eugene kentinde yaşayan Zerzan, bir bütün olarak uygarlığı ve sembolik kültürü sorgulayan genel çalışmalarının yanı sıra, yerel anarşist hareket içinde de aktif bir şekilde yer almaktadır.

John Zerzan Kitapları - Eserleri

  • Gelecekteki İlkel
  • Makinelerin Alacakaranlığı
  • Neden Umut?

John Zerzan Alıntıları - Sözleri

  • Horkheimer, doğa ve insanları tahakküm altına almanın ve bu tahakkümün arkasındaki araçsal aklın "uygarlığın en derin katmanlan"ndan kaynaklandığım fark etti. Bataille, "insanın, kendisini doğuran Doğa Ana'yı red­dettiğini ve bu hareketin bizatihi boyun eğmeye giden yolu açtığını" kavradı. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Felsefeciler, keşfettikleri şeyleri yok etmişlerdir, tıpkı Batı uygarlığının [diğer] bayraktarlarının yerli kültürleri yok ettikleri gibi..." diye açıklıyordu. Feyerabend -yaşamın doğal bolluğunu ve özgürlüğü azaltan, dolayısıyla insani varoluşun değerini dü­şüren- uygar rasyonalitenin nasıl böylesine baskın hale gel­diğine hayret ediyordu. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Uzamsallaştırma -tıpkı matematik gibi- ayrıma dayanır; uzamsallaştırmanın özü bölünme ve bu bölünmenin düzenle­nişidir. Zamanın bölümlere ayrılması (ki bu sayma veya ölç­menin ilk biçimi gibi görünüyor) kendi başına uzamsal bir eylemdir. (Gelecekteki İlkel)
  • Erkekler tarafından kadınlara dayatılan şiddet de tarımla birlikte ortaya çıkmış ve kadınları birer ağır yük hayvanı ve çocuk bakıcısına dönüştürmüştür. (Gelecekteki İlkel)
  • Binlerce nesil boyunca insanlar seher vakti uyanıp, güneş battıktan sonra uyudular; gündoğumunun, günbatımının ve yıldızlı gökyüzünün tadını çıkardılar. Beş yüz yıl önce kent çanları ve saatler, gittikçe düzenli ve denetimli hale gelen bir gündelik yaşamın haberini verdiler; yani kentsel zaman tutmanın saltanatını. Moderniteyle birlikte, yaşanmış zaman gözden kaybolur; zaman bir kaynağa dönüşür, nesneleşmiş bir fiziksel maddeye. Ölçülen, şeyleşen zaman, bireyi, derinleşen bölünme ve ayrışmanın, gittikçe küçülen bütünlüğün kuvvet-alanı içinde tecrit eder. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Artık hiçbir yerde evde değiliz. Ne var ki kayıp bağlantı için ağlayıp dövünmemiz, kederlenmemiz, sadece anlamsız bir kahırdır, ta ki bu ızdırapla, gidişatımızın tersine çevrilmesi arasında bağ kurana kadar. Modernite bizleri evden gittikçe uzaklaştırıp, eve dönüşün makûl olduğunu reddediyor. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • İşte zaman dışı olma böyle bir yaşama dayanıyordu ki bu da akla Whitrow'un sözlerini getiriyor; "İlkel insanlar mev­ cut an içinde yaşarlar, tıpkı bizlerin de eğlenirken mevcut anda yaşaması gibi."ıs Benzer bir yaklaşımı Nietzsche şöyle dile getirir; "Tüm zevkler sonsuzluğu arzular; derin, çok de­ rin bir sonsuzluğu." (Gelecekteki İlkel)
  • Vahşi hayvanların et üreten birer makinaya dönüştürülmeleriyle birlikte, “toprağı” işleme düşüncesi insanlara dayatılan bir erdem haline gelmektedir; bu erdemin anlamı, evcilleştirme ve sömürü doğrultusunda insanların kendi doğasındaki özgürlükten koparılmasıdır. (Gelecekteki İlkel)
  • En derin tutkular, sessizce ve derinliklerde büyür. Ölüye saygı en belirgin şekilde başka nasıl ifade edilir, yoğun sevgi en iyi şekilde başka nasıl aktarılır, en derin düşünce ve görülerimiz başka nasıl deneyimlenir, el değmemiş dünyanın en doğrudan keyfine başka nasıl varılır? (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Geleceği gördük ve bu bize acı veriyor. (Gelecekteki İlkel)
  • Sakinleştiriciler artık dünyanın en çok tavsiye edilen ilaçlarıdır ve anti depresanlar da satış rekorları kırmaktadır. Geçici bir rahatlamaya tüm yan etkileri ve bağımlılık yaratan özellikleriyle birlikte çarçabuk ulaşılırken, hepimiz gittikçe daha çok çöküyoruz. (Gelecekteki İlkel)
  • Var Olmanın Dayanılmaz Hafifiiği alaycı bir şekilde durmadan aklıma geliyor. Kundera'nın romanının içeriği değil de daha çok başlığın kendisi. İlan edilen -ve dayanılmaz hale gelen- hafiflik, sürekli olarak ikmal edilen bedensizleşmenin "hafifliği"dir. Tamamen teknikleşmiş bir varoluş, her şeyi mevcut olmayanın terimlerine göre yeniden tanımlayarak bizi ele geçiriyor. Bu, sanal olanın, siber/siborgvari dijitalin zaferidir. Bir Enformasyon Teknolojisine özgü aşın karmaşıklığın gözetimi altında uzaktan kumandanın hüküm sürdüğü, değişken veriler ve yerinden yurdundan edilmiş insanlar çağında yaşıyoruz. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • "Tanrı ilk önce sessizliği yarattı: tam, yekpare, bütün. Tüm yaratıklar -erkek, kadın, hayvan, böcek, kuş ve balık- bu sessizlikle beraber mutlu bir şekilde hayat sürdüler ta ki bir gün erkek ve kadın birlikte yere uzanıp kendi aralarında ilk sözcüğü yaratana dek. Bu durum Tanrının çok gücüne gitti ve sözcük torbasını öfkeyle dünyanın üzerine silkeleyip, evrenini sözcük yağmuruna tuttu. Tanrının sözcük hazinesi tüm yaratıkların üzerine sağanak gibi yağdı, eskiden sessizlikten oluşan bütün, ebediyete dek bozuldu. Tanrı dünyayı sözcüklerle lanetledi ve bundan sonra erkek ve kadın, başlangıçtaki sessizliğe geri dönmek için sonsuza dek mücadele edecekti. " (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Zaman içinde değil, sadece mevcut an içinde yaşayan insan mutludur. (Gelecekteki İlkel)
  • En derin tutkular, sessizce ve derinliklerde büyür. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Ekim 1989’da yapılan bir anket, stresten kaynaklanan hastalıkların tüm işyerlerinde başlıca tehlike olduğunu gösteriyor. İş nasıl bir şeydir ki günümüzde bu kadar tahribat yaratıyor? (Gelecekteki İlkel)
  • Yolunuzu tıkayan şeyi ortadan kaldırın ve sizi bekleyen, orada duruyor işte. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Marlene Nourbese Philip, "sözcüklere mahkum" olduğumuzu söylemişti. Kökenlere dair harika bir metafor sunuyor: Tanrı ilk önce sessizliği yarattı: tam, yekpare, bütün. Tüm yaratıklar -erkek, kadın, hayvan, böcek, kuş ve balık- bu sessizlikle beraber mutlu bir şekilde hayat sürdüler ta ki bir gün erkek ve kadın birlikte yere uzanıp kendi aralarında ilk sözcüğü yaratana dek. Bu durum Tanrı'nın çok gücüne gitti ve sözcük torbasını öfkeyle dünyanın üzerine silkeleyip, evrenini sözcük yağmuruna tuttu. Tanrının sözcük hazinesi tüm yaratıkların üzerine sağanak gibi yağdı, eskiden sessizlikten oluşan bütün, ebediyete dek bozuldu. Tanrı dünyayı sözcüklerle lanetledi ve bundan sonra erkek ve kadın, başlangıçtaki sessizliğe geri dönmek için sonsuza dek mücadele edecekti. (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Şimdilerde siberuzayın içine inşa edilmiş Babil Kulesi hiç bu kadar yüksek olmamıştı -ancak büyük ihtimalle hiç bu denli de destekten yoksun kalmamıştı. Alaşağı etmek daha kolay değil mi? (Makinelerin Alacakaranlığı)
  • Doğa iyileştirir,doktorlar/danışmanlar/terapistler bakar. (Gelecekteki İlkel)