Jack Goody kimdir? Jack Goody kitapları ve sözleri
İngiliz Sosyal Antropolog Jack Goody hayatı araştırılıyor. Peki Jack Goody kimdir? Jack Goody aslen nerelidir? Jack Goody ne zaman, nerede doğdu? Jack Goody hayatta mı? İşte Jack Goody hayatı...
İngiliz Sosyal Antropolog Jack Goody edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Jack Goody hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Jack Goody hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Jack Goody hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 27 Temmuz 1919
Doğum Yeri:
Jack Goody kimdir?
27 Temmuz 1919 tarihinde, Britanya’da, St Albans, Velwyn Garden City’de doğan sosyal antropolog Sir John (Jack) Rankine Goody, Cambridge Üniversitesi’nin önde gelen hocalarından biridir ve British Academy ve US National Academy of Sciences’ın üyesidir.
İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, Kuzey Afrika cephesinde savaşmış, Almanlara esir düşmüş ve üç yıl esir kampında kalmıştır.
1954’ten 1984’e kadar Cambridge Üniversitesi’nde sosyal antropoloji dersleri vermiş; antropolojinin her alanında, özellikle aile, miras, çiçekler, yiyecek, okuryazarlık konularında kitaplar yazmış ve sayısız makale yayımlamıştır. Başlıca eserlerini şöyle sıralayabiliriz: Death, Property and the Ancestors (Stanford University Press, 1962); Literacy in Traditional Societies (Cambridge University Press, 1968); The Myth of the Bagre (Oxford University Pres,1972); The Character of Kinship (Cambridge University Press, 1973); Production and Reproduction: A Comparative Study of the Domestic Domain (Cambridge University Press, 1976); The Domestication of the Savage Mind (Cambridge University Press, 1977) [Yaban Aklın Evcilleştirilmesi, Dost Kitabevi Yayınları, 2001]; Cooking,Cuisine and Class: A Study in Comparative Sociology (Cambridge University Pres, 1982); The Development of the Family and Marriage in Europe (Cambridge University Pres,1983); The Logic of Writing and the Organisation of Society (Cambridge University Press, 1986); The Interface Between the Written and the Oral (Cambridge University Press, 1987); The Oriental, the Ancient and the Primitive: (Cambridge University Press, 1990); The Expansive Moment: The Rise of Social Anthropology in Britain and Africa, 1918-1970 (Cambridge University Press,1995); The East in the West (Cambridge, Cambridge University Press, 1996) [Batı’daki Doğu, Dost Kitabevi Yayınları, 2002]; Representations and Contradictions: Ambivalence towards Images, Theatre, Fictions, Relics and Sexuality (Blackwell Publishers, 1997); Food and Love: A Cultural History of East and West (Verso, 1998); The European Family: An Historico-anthropological Essay (Blackwell Publishers, 2000) [Avrupa’da Aile, Literatür Yayıncılık, 2004]; Islam in Europe (Polity Press, 2004) [Avrupa’da İslam Damgası, Etkileşim Yayınları, 2005]; The Theft of History Cambridge University Pres, 2007.
Jack Goody Kitapları - Eserleri
- Avrupa'da İslam Damgası
- Tarih Hırsızlığı
- Rönesanslar
- Yaban Aklın Evcilleştirilmesi
- Yemek, Mutfak, Sınıf
- Çiçeklerin Kültürü
- Avrupa'da Aile
- Mit, Ritüel ve Söz
- Avrasya Mucizesi
- Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim
- Kapitalizm ve Modernlik
Jack Goody Alıntıları - Sözleri
- Lavanta gerçek âşıklar içindir... Biberiye hatırlama demektir... Adaçayı yaşama gücü demektir... Rezene dalkavuklar içindir... Menekşe sadakat demektir... Kekik beni denemek içindir... Gül bana hâkim olmak içindir... Zambak çiçekleri nezaket demektir... Karanfil zarafet demektir... Kadifeçiçeği evlilik demektir... Penniriall aşkınızın izidir... Çuhaçiçeği nasihat istemektir... (Çiçeklerin Kültürü)
- Yaban düşüncenin başlangıç noktası 'aklın' veya 'düşüncenin' bir karşıtlık oluşturacak biçimde ikiye, yaban ( ya da öncel) ve evcil olana ayrılmasıdır. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
- Bali'de tapınak festivallerinde özenle hazırlanıp süslenen geleneksel yemekler, tanrıları ve topluluğu ibadete katılmaya çağırmak için bir araçtı. Festivalden sonra cemaat tanrının masasında kalam yemekleri, yani hediyeleri evlerine geri götürürdü. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
- Anlatım, tamamlanmamış bir iletişim ve bir anlamda kendiyle-paylaşma, bir tür grafik monolog, amacı hemen o anda bir iletişim yaratma olmaksızın duygu ve düşün- celerin dışa vurumu veya sadece tasarımın kendisini yaratma (kağıda dalgınlıkla çizilen muğlak veya daha belirgin şekiller) olarak görülebilir. (Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim)
- “Lale” [tulip] adı Türkçe “tülbent” sözcüğünden türemiştir ve bu çiçek İngilizce’de “Türk takkesi” [Turk's cap] olarak da bilinirdi. (Çiçeklerin Kültürü)
- Akantus, Mağrip sanatında olduğu gibi, Bizans ve ortaçağ Roma mimari tarzında yapılan kiliselerde de kullanılmış, sonunda, Amiens ve diğer Kuzey katedrallerinin belirgin özelliği olan, çok daha natüralist gotik yaprak işi biçimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Desen, stilize (“klasik”) biçimiyle Rönesans’ta yeniden boy göstermiştir. Bu şekilde Avrupa ve Asya kıtalarına yayılmış, bir temanın karmaşık toplumların oluşturduğu geniş bir alana yayılması açısından çarpıcı bir örnek teşkil etmiştir. M.S. ilk yüzyıllarda, Han Hanedanı döneminde Asya’da Çin’e ulaşmış, Hindistan’da hem Budist hem Hindu heykelciliğinde boy göstermiş, oradan Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya yayılmış, hatta Hint kumaşlarında bir desen olarak Avrupa’ya geri dönmüştür. Akantus yaprağı etkisini Doğu’nun daha uzak köşelerinde de hissettirmiş, İpek Yolu boyunca seyahat ederek Tang Hanedanı hâkimiyetindeki Çin’in, Kore’nin üç krallığının ve Nara dönemindeki Japonya'nın saraylarına ulaşmıştır. Öte yandan, aynı şekilde Doğulu motifler de aksi istikamette yolculuk etmiştir. Bu alışveriş yoluyla, aynı desen öğeleri Avrasya’nın çok farklı kültürlerinde kullanılır olmuştur. Elbette her zaman belli bir yeniden yorumlama payı bulunuyordu. Ama bu biçimlerin pek çoğu konvansiyonel olduğu ve çok az özgül anlam taşıdığı için, genellikle bu payın büyük olması gerekmiyordü. Hepsi yeniden düzenlenmiş olmakla birlikte, biçimlerin kendileri çoğunlukla bağlamdan koparılmış bir varoluş tarzı edinmişlerdir. İskenderiye ve Doğu’dan gelen Roma mirası üzerine yazan Courbaud, “[tüm süsleme sanatında] şematik temsile yönelik eğilim, hayvansal ya da bitkisel konunun, aşağı yukarı hep sabit kalan özel bir motife dönüşümü, palmiye ağacı yaprağının örneğin palmete, gülün rozete ya da ‘gül’e [rosace] dönüşümü” noktalarına değinir. (Çiçeklerin Kültürü)
- Muhammed'in amcasının soyundan gelen Haşimi ailesi Abbasilerin, İS 750'de halifeliği başlatmış olan Emevilerden yönetimi devralmalarıyla birlikte geçmişe, hem klasik Yunan birikimine hem de eski İslama yöneliş başladı. (Rönesanslar)
- Eğer entellektüelleri dar manada uzmanlık sahibi insanlar olarak tanımlarsak, yazı öncesi toplumlarda bu insanları bulmak zor, hatta imkansız hale gelir. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
- Senin için hatta çelenkler, menekşe ve safran taçlar var. Kan kırmızı güllerle sanlı altın sarısı yoncalar. Ve de el değmemiş nehrin kenarından toplanan zambaklar. (Çiçeklerin Kültürü)
- 'Doğa' ve 'kültür' gerçek midir? Bu karşıtlık, kültürel çözümlemeye öyle bir sızmıştır ki artık onu 'doğal,' kaçınılmaz olarak görüyoruz. Fakat doğa ve kültür arasındaki ayrım bazı yönlerden oldukça yapaydır. Örneğin birçok yiyecek ara bir kategoriye düşmektedir, pişirilmemiş ancak işlenmiştir ya da sadece insan eliyle toplanmaktadır. 'Three Bears' üzerine yazısında E. A. Hanımel (1972) balı doğa alanına yerleştirirken yulaf lapasını kültür alanına koymaktadır. Kahvaltı masasında ve tarlada bu karşıtlık o kadar da belirgin değildir. Aslında çiğ/pişmiş ayrımı çok daha uygun bir biçimde uygulamaya koyulabilirdi. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
- Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir. (Tarih Hırsızlığı)
- Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir. (Tarih Hırsızlığı)
- İslâm'ın yüksek idealleri, İslâm'da imtiyazlı insanların olmadığı, yani kişinin değerinin onun ahlaki davranışına, niyetlerine ve imanına dayandığı ilkesi etrafında yükselir. Bu belki insana cennetin kapılarını açabilir, ama.bu dünyada da tüm inanan Müslümanlara (Allah'ın iradesine teslim olanlar ) toplumda yükselme şansı tanınmalıdır. İşte İslâmın Amerika'daki siyahi müslümanlara ve dünyanın diğer yerlerindeki mazlumlara vaadi budur. (Yalman 2001) (Avrupa'da İslam Damgası)
- Genel olarak söylemek gerekirse, tektanrıcı inançlar diğerlerinden daha hoşgörüsüz, daha hegemoniktiler çünkü çontanrılı dinler tanım gereği daha çoğulcudurlar. (Rönesanslar)
- Çiçeklerin kokusu açıkça onların ilk kullanımlarının önemli bir özelliğiydi; bu kokuları daha uzun bir süre muhafaza etmek ve onları kozmetik amaçlar için, erkeklerden ziyade kadınlar için mevcut kılmak üzere parfümler imal edildi. Öte yandan, bu kullanım aynı zamanda dinseldi; “parfüm” sözcüğü “duman yoluyla” anlamına gelen Latince ‘per fumum’ deyiminden türetilmiştir ve yukarıdaki tanrılarla iletişim kurma, hatta duaları ulaştırma anlamı içeriyordu... (Çiçeklerin Kültürü)
- Basit toplumlarda zekanın katkısı öylesine önemsizleştirilmiştir ki, bazen "yerliler düşünür mü?" diye sormaya bile kalkışılır. Ya da "onların sadece bir takım kısıtlayıcı yapıları, özel sınıflandırma sistemleri ve evcilleşmemiş düşünce yapıları mı var?" diye araştırılır. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
- Toplumları dışarıya bağımlı kılan ve bazen de karşılıklı bağımlılığa yol açan büyük hacimli kumaş, yağ, sabun ve benzer ürünlerin ithalatıdır. Bu durumda siyasi rejim bu malların dağıtımındaki dış kaynaklı fiyat değişimlerinin sonuçlarına karşı savunmasız kalır. Çünkü bu değişiklikler günlük yemeklerle, akşam içkileriyle, her gün giyilen kıyafetlerle, kullanılan aletlerde doğrudan bağlantılı olduğu için iç ekonomiyi doğrudan ve çarpıcı şekilde etkiler. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
- Türetilmiş anlamıyla sözcük, adabın, davranış biçimlerinin, özellikle de ihtimam gösterilen inceliklerin “yetiştirilmesi”yle ilişkilidir. Gayet sıklıkla, “kültürlü bir kişi” deyiminde olduğu gibi, herhangi bir niteleme içermeksizin “yüksek” kültüre göndermede bulunur. Kültür kavramı, bu anlam da. “uygarlık” kavramının, yani kent kültürünün, Çince’ye wen hua (yazılı sözcüklerin getirdiği dönüşüm) olarak tercüme edilen sözcüğün bazı yananlamlarını bile içerir. Elbette toplumbilimciler, sanatsal bir terim olan “kültür” sözcüğünü bu şekilde kullanmazlar. Ama gündelik konuşmada çekirdek anlam bu olmaya devam etmektedir. Aynı şekilde, birçok insanın zihninde de bitki büyütmekle ilgilenmek anlayışına karşılık gelir; bu ise asla tamamen otomatik, maddi ve teknolojik bir çaba değildir; daima insanın bilgisi ve niyetiyle yönlendirilir, karmaşık bir toplumsal ve kültürel üretim örgütlenmesi gerektirir. Çiçek yetiştirme üzerinde açıkça sadece faydacı hesapların etkisi yoktur; onu aynı zamanda estetik talepler, onlara atfedilen anlamlar, bahçe tarımının ve genel olarak da “uygarlığın” düzeyi belirler. (Çiçeklerin Kültürü)
- Tabular, belli davranış biçimlerinden ya da yiyeceklerden uzak durma ve yasaklar bir grubu ya da zümreyi ayırt etmeye olanak sağlar, bunlar davranış şeklinin farklı bir alt kültüre dönüşmesinin alternatifidir. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
- Gabon ve Kamerun'daki Fang halklarının mvet edebiyatın- da ve Güney Sahra'da bulunan Mande halkları arasındaki griot anlatılarında efsane türünde bazı şiirler görmekteyiz. Finnegan bunu şöyle tamamlıyor; genel anlamda ve İslam etkilerinden ayn olarak destanın Afrika sözel edebiyatındaki önemi belirgin ölçüde azdır. Bu yüzden de pekçok okur-yazar olmayan halk için doğal bir form olduğu yönündeki apriori varsayım pek faz- la destek görmez. (Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim)