Ingeborg Bachmann kimdir? Ingeborg Bachmann kitapları ve sözleri

Avusturyalı Şair ve Yazar Ingeborg Bachmann hayatı araştırılıyor. Peki Ingeborg Bachmann kimdir? Ingeborg Bachmann aslen nerelidir? Ingeborg Bachmann ne zaman, nerede doğdu? Ingeborg Bachmann hayatta mı? İşte Ingeborg Bachmann hayatı... Ingeborg Bachmann yaşıyor mu? Ingeborg Bachmann ne zaman, nerede öldü?

  • 07.06.2022 10:00
Ingeborg Bachmann kimdir? Ingeborg Bachmann kitapları ve sözleri
Avusturyalı Şair ve Yazar Ingeborg Bachmann edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ingeborg Bachmann hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ingeborg Bachmann hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ingeborg Bachmann hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 25 Haziran 1926

Doğum Yeri: Klagenfurt, Avusturya

Ölüm Tarihi: 17 Ekim 1973

Ölüm Yeri: Roma, İtalya

Ingeborg Bachmann kimdir?

Ingeborg Bachmann 20. yüzyılın en önemli Avusturyalı kadın yazarlarındandır. Avusturya’nın Klagenfurt kentinde doğdu. 1945-1950 yılları arasında Innsbruck, Graz ve Viyana Üniversitelerinde felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi okudu. Çalışmalarında özellikle Heidegger ve Wittgenstein üzerinde yoğunlaştı. Heidegger’in varoluşçuluk felsefesi üzerine yazdığı tezle doktorasını verdi. İlk şiirleri 1948/49 yıllarında yayımlandı. 1959/60 yıllarında doçent unvanıyla Frankfurt Üniversitesi’nde şiir konulu dersler verdi. 1964’te Georg Büchner Ödülü’nü aldı. Aralarında Fransa, İngiltere, İtalya ve A.B.D.’nin de bulunduğu pek çok ülkeye yolculuk etti. 1965’ten itibaren Roma’da yaşamaya başladı. 1973’te çıktığı Polonya yolculuğunda Auschwitz ve Birkenau toplama kamplarını gördü. Aynı yıl Roma’daki evinde çıkan yangında ağır yaralanarak hayatını kaybetti.

Ingeborg Bachmann Kitapları - Eserleri

  • Malina
  • Toplu Şiirler
  • Dar Zaman
  • Otuzuncu Yaş
  • Radyo Oyunları
  • Frankfurt Dersleri
  • Bu Tufandan Sonra
  • Manhattan'ın İyi Tanrısı
  • Seçmeler
  • Dar Zaman

Ingeborg Bachmann Alıntıları - Sözleri

  • Burada olmadığında, nerede oluyor bu kendim? Bu boşluk hem içimde, hem de dışımda. (Malina)
  • bir gece hem pek çoktur, hem de pek azdır. (Manhattan'ın İyi Tanrısı)
  • Peki, okunanlardan geriye kalan? diye soracaksınız, ama önemli olan, geriye bir şeylerin kalması değil ki! Yalnızca birkaç cümle, birkaç sözcük insanın kafasında yeniden uyanıyor, aradan yıllar geçse bile sesini duyuruyor. (Malina)
  • "Kalbim, saatte iki yüz kilometreyle kanıyor." (Radyo Oyunları)
  • Çıkış noktasına dönmek istiyordu, çünkü dünya denen şeyi yeterince görmüştü. (Otuzuncu Yaş)
  • "Yaşamın bütünü, o yaşamı elde tutabilme çabasından başka bir şey değildir." (Radyo Oyunları)
  • “Wenn einer in sein dreissigstes Jahr geht , wird man nicht aufhören, in jung zu nennen. Er selber aber, obgleich er keine Veränderungen an sich entdecken kann, wird unsicher.” (Seçmeler)
  • Sanki bir kişiyi ismiyle tanıtmak çok ilkelmişcesine, belki de en önemli ya­pıtı olan "Ses ve Öfke"de umarsızlığa düşürüyor Faulkner okurlarını. Hemen hiç kimsenin, bu kita­bın örgü ağı içerisinde yolunu gerçekten bulabile­ceğini sanmıyorum. Üstelik bunun nedeni William Faulkner'in zamanı kullanma biçimi de değil - üç farklı zaman arasında sıçrayıp duruluyor kitapta, bir kaç cümle 1928 yılına gönderme yapıyorsa eğer, bir sonrakiler 1910 yılından söz ediyorlar. Zamandizimsel zamanı örnek almayan metinleri çoktandır tanıdığımızdan, buradan kaynaklanmıyor güçlük, tersine, isimleri yakalamak istediğimizde, yarı yolda bırakılmamızdan kaynaklanıyor. Romanın içeriğini bir aile romanı içeriği gibi veren kapak yazısının ya­zarına imrenerek hayran olmamak elde değil. (Frankfurt Dersleri)
  • Seni soluğumun ipliğiyle bağlamaya korkuyorum daha, seni düşlerin mavi bayraklarına bürümeye, karanlık şatomun sisten kapılarında beni bulasın diye meşaleler yakmaya korkuyorum ... (Dar Zaman)
  • „Der Faschismus ist das erste in der Beziehung zwischen einem Mann und einer Frau, und ich habe versucht zu sagen, in diesem Kapitel, hier in dieser Gesellschaft ist immer Krieg.“ (Seçmeler)
  • Dili iyi bildiğimizi iddia ederiz hepimiz, oysa yalnızca kullanırız onu; bir yazar ise kullanamaz. Dil ürkütür ona, yazar onu doğal kabul edemez, zaten edebiyattan önce dil vardır, hareketlidir, kullanılmak için vardır, ancak yazar yararlanamaz ondan. Dil, yazar için istediğini alabileceği bitip tükenmeyen bir malzeme deposu değildir, toplumsal bir nesne değildir, bütün insanlara ait paylaştırılmamış bir mal değildir. (Frankfurt Dersleri)
  • Ben, hep ölümü düşünmek gibiyim. (Toplu Şiirler)
  • Kafka’nın harika bir mektubu var, bir kitaptan ne beklediği hakkında: okuduğumuz kitap, başımıza yumruk vurarak bizi kendimize getirmiyorsa o zaman neden okuyoruz onu? Bizi mutlu etsin diye mi? Şu işe bakın, kitabımız olmasa da mutlu olabiliriz ve bizi mutlu edecek kitapları gerekirse kendimiz de yazabiliriz…Bir kitap, içimizdeki donmuş denizi parçalayacak balta olmalı. Ben buna inanıyorum. (Frankfurt Dersleri)
  • "Yanmış elimle ateşin doğası üzerine yazıyorum." Çünkü insan elini yakmadan bu konuda yazamaz. (Bu Tufandan Sonra)
  • Nesneler bir yerlerde bir yuvaya kavuşabilmek için bizim gibi yersiz yurtsuzları gereksinirler. (Bu Tufandan Sonra)
  • Konuşabilseydik, dilimiz olsaydı silahlara ihtiyacımız kalmazdı. (Frankfurt Dersleri)
  • “Halkın şiiri de ekmek kadar ihtiyacı var” - Bu dokunaklı cümleye, bir zamanlar Simone Weil yazmıştı, herhalde bir dilekti bu. (Frankfurt Dersleri)
  • Bir keresinde, annesi tarafından yaptığı şeyi itiraf etmeye zorlanan bir çocuk gördüm; önceleri durak­lıyor ve belki ondan bekleneni anlamıyordu. 'Yaptı­ğını itiraf et' diye diretiyordu kadın. 'Söyle, ben yap­tım de!' Ve birden, sanki beyninde bir ışık çakmış ya da artık susup kendini savunmaktan bıkmışcası­na, 'ben yaptım', dedi çocuk, ve sonra söylediği söz­den daha doğrusu o can alıcı sözcükten çok hoşlanmış gibi, 'ben yaptım, ben, ben ben' diye yineledi. Artık susmak istemiyor, bağırıyor, sonunda gülmekten sa­ra krizi geçiren biri gibi kendini debelenerek annesinin kolları arasında bulana değin ciyaklıyordu. 'Ben yaptım, ben, ben, ben!' Bir benin keşfedilerek tüm çıplaklığı, anlamı ve anlamsızlığı ile ortaya çı­kışını gösterdiği için ilginç bir sahneydi, beni keş­fetmekten duyulan sonsuz bir haz, ben demeye zorlandıktan, bu sözcük eskitilerek olağanlaştıktan, bir kullanım sözcüğüne dönüştükten ve isimlendirmesi gereken her şeyin değerini giderek düşürdükten son­ra duyulması bir daha olanaklı olmayan şekilde du­yulan delirtici bir zevk. (Frankfurt Dersleri)
  • Yokla beni iyice. Senden hiçbir gizlim olamaz çünkü. (Manhattan'ın İyi Tanrısı)
  • Ne kadar çeşitli merak varsa o kadar çeşitli hayal kırıklığı yaşanabilir,… (Frankfurt Dersleri)

Yorum Yaz