İbrahim Canan kimdir? İbrahim Canan kitapları ve sözleri
Akademisyen ve Yazar İbrahim Canan hayatı araştırılıyor. Peki İbrahim Canan kimdir? İbrahim Canan aslen nerelidir? İbrahim Canan ne zaman, nerede doğdu? İbrahim Canan hayatta mı? İşte İbrahim Canan hayatı... İbrahim Canan yaşıyor mu? İbrahim Canan ne zaman, nerede öldü?
Akademisyen ve Yazar İbrahim Canan edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında İbrahim Canan hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. İbrahim Canan hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte İbrahim Canan hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1940
Doğum Yeri: Karaman
Ölüm Tarihi: 2009
Ölüm Yeri: İstanbul
İbrahim Canan kimdir?
Canan, 1940 yılında Karaman'ın Ermenek ilçesi Küçükkarapınar köyünde doğdu. Canan, ilk öğrenimini Karaman Ermenek ve Konya'da tamamladı. Kayseri ve Akşehir'de orta dereceli okullarda öğretmenlik yaptıktan sonra, 1972 yılında Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi'nde öğretim üyesi oldu. Uzun yıllar Paris'te eğitim gören Prof. Dr. Canan'ın en önemli eserleri arasında hadis ilminin en temel kaynağı kabul edilen ''Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi'' bulunuyor. Canan'ın makaleleri fakülte dergilerinin yanı sıra Diyanet, Hakses, İslam, İslam Medeniyeti, Zafer, Sur, İcmal, Kadın ve Aile, Altınoluk, Okul gibi dergilerde yayımlandı. Canan, ''Resulullah'a Göre Okul ve Ailede Çocuk Terbiyesi'' adlı eseriyle 1979'da Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'nü aldı. Akademik kariyerini hadis hocası olarak tamamlayan Prof. Dr. Canan, İlahiyat fakültelerinde öğrencilere hadis dersi verdi.
İbrahim Canan Kitapları - Eserleri
- İslamda Zaman Tanzimi
- Kütüb-i Sitte 1. Cilt
- Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber
- Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye
- Kütüb-i Sitte 2. Cilt
- Kütüb-i Sitte 3. Cilt
- Kütüb-i Sitte 5. Cilt
- Kütüb-i Sitte
- Kütüb-i Sitte 4. Cilt
- Kütüb-i Sitte 6. Cilt
- Kütüb-i Sitte 7. Cilt
- Kütüb-i Sitte 10. Cilt
- Kütüb-i Sitte 9. Cilt
- Kütüb-i Sitte 8. Cilt
- Namus Fitnesi
- Kütüb-i Sitte 12. Cilt
- Kütüb-i Sitte 11. Cilt
- Kütüb-i Sitte 13. Cilt
- Aile İçi Eğitim
- Kütüb-i Sitte 17. Cilt
- Kütüb-i Sitte 16. Cilt
- Kütüb-i Sitte 15. Cilt
- Kütüb-i Sitte 14. Cilt
- Kütüb-i Sitte 18. Cilt
- Haksız Değilim
- Cocuk Terbiyesi
- Sünnetin Dindeki Yeri
- Hz. İbrahim'den Mesajlar
- Bediüzzaman'dan Çözümler
- Hadis Usulü ve Tarihi
- Kur'an'da Çocuk
- Hz. Peygamberin Sünnetinde Tıp
- Sulh Çizgisi
- Peygamberimizin Tebliğ Metotları 1
- Peygamberimizin Hıristiyan ve Yahudilerle Diyaloğu
- Peygamberimizin Tebliğ Metotları 2
- Hangi Medeniyet, Kültür, Dünya
- İslamda Zaman Tanzimi
- İslam`a Çağrı
- Kur’an’ı Kerim ve Hadisi Şeriflerle Hz. Muhammed (sav) ve Ashab (ra)’ının yaşadığı İslâmiyet
- Peygamberimizin Yanılma(ma)sı Meselesi
- Bediüzzaman'ın Fikri Programı Üzerine Bir Analiz
- Peygamberimizin Ehl-i Kitap ile Diyaloğu
- Kütüb-i Sitte
- Kütüb-i Sitte
- Çocuk Hakları Beyannamesi Işığında İslamda Çocuk Hakları
İbrahim Canan Alıntıları - Sözleri
- - Sizden kimse nefsini hakir görmesin. - Ey Allah'ın Rasulü; kişi nefsini nasıl hakir görür? - Allah için, üzerine söz terettüp eden (fena) bir durum görür, fakat hiç ağzını açmaz. Cenab-ı Hakk kıyamet günü kendisine sorar: " Şu falanca şey hakkında gerçeği söylemekten seni ne alıkoydu?" O kul cevap verir: "Halk korkusu (insanlardan korktuğum için sesimi çıkaramadım)." Allah o zaman şöyle der: "Asıl benden korkman gerekirdi." (Kütüb-i Sitte 2. Cilt)
- Medineli kadınlar pek çok hususî meselede Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) zevcelerini aracı olarak kullanarak sorularını sormuşlardır. Resûlullah’ın (aleyhissalatu vesselam) kinayeli ve örtülü olarak verdiği cevapları anlayamayan kadınlar olunca onlar açıklayıvermişlerdir. Rivayetler, bilhassa Hz. Âişe’nin soru sormada cesur olduğunu, bilmediği, anlamadığı bir şey işitecek olsa mutlaka sorduğunu belirtir. Aleyhissalatu Vesselam vukua gelmeyen, akla gelebilecek her şeyin sorulmasını yasaklamış ise de günlük yaşayışla, dinin tatbikatıyla ilgili soruları teşvikkâr olmuş, cevapsız bırakmamıştır. Şu rivayet manidardır. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ümmü Süleym bir gün Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek: “Yâ Resûlallah! Kadın rüyasında erkeğin rüyada gördüğünü görünce (yani ihtilam olunca) gusül gerekir mi?” diye sordu. Orada hazır olan Hz. Âişe: “Ey Ümmü Süleym, kadınları rezil ettin, Allah canını almasın.” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Hz. Âişe’ye: “Hayır, kadınları rezil eden asıl sensin. Bırak onu, Ensar kadınları fıkıhtan sual ediyorlar. Evet ey Ümmü Süleym, gusletmesi gerekir.” cevabını verdi. Hz. Peygamber, burada olduğu gibi, örfen utandırıcı meselelerde bile çekingen olmamaya çalışmıştır. Bu çeşit soruları cevaplarken “Allah (celle celâluhû) gerçeği açıklamaktan çekinmez!” mealindeki âyeti okurdu. (Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber)
- "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hićbir vakit herhangi bir yemege laf etmedi, iştah duydugu bir yemekse yerdi, hoşuna gitmeyen bir yemekse terkederdi, (yemezdi)." (Kütüb-i Sitte 10. Cilt)
- Muslumanlarin Uhud'daki yenilgisine Bediüzzanan'in bir yorumu: MÜHiM BiR SUAL: "Fahru'l-Alemin ve Habib-i Rabbil'l-Alemin Hazret-i Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'ın Sahabelerinin, müşrıkıne karşı Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidayetinde maglubiyetinin hikmeti nedir? el-CEVAP: "Müşrikler içinde o zamanda saff-ı sahabede bulunan ekabir-i sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Halid gibi çok zatlar bulundugundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarından butun butun izzetlerıni kırmamak içın, hikmet-i ilahiyye, hasenat-ı istikbaliyelerinin bir mukafaat-ı muaccilesi olarak mazide onlara vermiş, butun butun izzetlerini kırmamiş. Demek mazideki sahabeler, mustakbeldeki sahabelere karşı maglub olmuşlar. Ta o mustakbel sahabeler berk-i suyuf korkusuyla degil, belki barika-i hakikat şevkiyle islamiyet'e girsin ve o şehameti fıtriyeleri çok zillet çekmesin." (Kütüb-i Sitte 11. Cilt)
- “Âhiret yanında dünya nedir ki, ancak tavşanın bir defa sıçraması gibi bir şeydir.” (İbn Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 152; Zemahşerî, VI, 227) (Kütüb-i Sitte 15. Cilt)
- "Yeni Terbiye" tâbiri fiilen 19. asır sonlarında kullanılmaya başladı ve prensipleri tatbik mevkiine girdi ise de teklif ettiği ideallerin, ana hatlarıyla, ilk defa 16. asırda Montaigne tarafından Essasis (Denemeler) adlı eserinde işlendiği, Rousseau ve Pestalozzi tarafından da sistemleştirierek en güzel şekilde ifade edildiği bilinmektedir..." (Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye)
- Bir millet, evlatlarına vermiş olduğu terbiyenin seviye ve kalitesi nispetinde yükselebilmiş ve huzura ermiştir. (Cocuk Terbiyesi)
- Ömer İbnu Abdilaziz ( rahimehullah ) ' in mevzumuz açısından en mühim tarafı sünnete olan bağlılığı ve onun ihyası için göstermiş olduğu gayrettir . Hadîslerin tedvîn ettirilmesi şeklinde kristalize olacak olan bu sünnet aşkını şöyle ifade etmiştir : " Eğer Allah , her seferinde cesedimden bir parça koparılmak şartıyla benim vâsıtamla her bir bid'ayi temizlemeyi ve her bir sünneti ihya etmeyi nasib etseydi ben buna can u gönülden hazırdım . " (Kütüb-i Sitte 1. Cilt)
- Resulullah ( aleyhissalatu vesselam) borca karşı uyarmış borçlanmamayi ısrarla tavsiye etmiş olmakla birlikte, borçlanmayi haram etmemiştir. (Kütüb-i Sitte 6. Cilt)
- İbn Abbas radıyallahu anh: كُونُواْ رَبَّانِيِّين ayetiyle; "hakimler, fakihler olun" denmek istenmiştir." der. Buhari, ilim, 10 (Kütüb-i Sitte 2. Cilt)
- "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine: "Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." (Kütüb-i Sitte 6. Cilt)
- Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Vallahi, senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kiymetli develerden muteşekkil sürülerden daha hayirlidir." (Kütüb-i Sitte 11. Cilt)
- Muğire radıyallahu anh dedi ki: “Peygamberimiz, Rabbimizin risaletini getirmiştir. Bir de bize bildirdi ki, bizden kim öldürülürse cennetlik olacaktır. Bu sebeple biz, ölümü, sizin hayatı sevdiğinizden daha çok seviyoruz.” Buhari, Cizye, 1, Tevhid, 46. (Kütüb-i Sitte 3. Cilt)
- "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sarhoşluk veren her içki haramdir." (Kütüb-i Sitte 7. Cilt)
- İbn Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber aleyhissalatu vesselam’a: ‘Hangi günah daha büyük?’ Diye sordum. Şu cevabı verdi: ‘Seni yaratmış olduğu halde Allah’a ortak koşmandır.’ ‘Sonra hangisi gelir?’ dedim. ‘Seninle beraber yiyecek korkusuyla (rızık endişesiyle) çocuğunu öldürmendir.’ dedi. Ben tekrar: ‘Sonra ne gelir?’ dedim. ‘Komşunun helalliği ile (karısıyla) zina etmen!’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözlerine te’yiden şu mealdeki ayet nazil oldu: ‘Onlar, Allah’la beraber başka bir ilaha dua etmez, hak olmaksızın, Allah’ın haram kıldığı cana kıymaz ve zina da etmezler. Kim de bunları yaparsa bir cezayla karşılaşacaktır.’ Furkan, 68. Buhari, Tefsir, Furkan, 2, Bakara, 3, Edeb, 20, Muharibin, 20, 46; Muslim, İman, 141 (86); Ebu Davud, Talak, 50, (2310); Tirmizi, Tefsir, Furkan, (3181). (Kütüb-i Sitte 3. Cilt)
- "Ca'fer'in ölüm haberi geldiği zaman, Resûlullah (s.a.v): "Ca'fer ailesi için yemek yapın! Çünkü onlara, onları meşgul eden (haber) geldi!" buyurdular." Tirmizî (Kur’an’ı Kerim ve Hadisi Şeriflerle Hz. Muhammed (sav) ve Ashab (ra)’ının yaşadığı İslâmiyet)
- Suheyb radıyallahu anh anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kur'an'ın haram kıldığı şeyleri helal addeden kimse Kur'an'a iman etmemiştir.” Tirmizi, sevabu'l Kur'an, 20, 2919 (Kütüb-i Sitte 2. Cilt)
- Rasulullah (as) buyurdular ki: "Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece ahiret tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevi gamlarını Allah izale eder." (Kütüb-i Sitte 17. Cilt)
- Dünya ile benim ne alakam var. Ben bir yolcu gibiyim. Bir agaç altında golgelenen bir yolcu .. sonrada orayi terkedip yoluna devam eden ... (Kütüb-i Sitte 6. Cilt)
- Kur’ân-ı Kerîm, pek çok âyetinde çocuk eğitimiyle ilgili meselelere yer vermiştir. Bu mevzuyu Kur’ ân’da Çocuk adlı çalışmamızda oldukça teferruatlı olarak tahlil ettik. Burada teferruata girmeden şunu belirtmek isteriz ki, Cenab-ı Hakk’ın (celle celâluhû) : “ Ey İman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir fitnedir. ” (Teğâbun, 64/14-15) uyarılarında ifade edilen hakikati, âlimler, “aile efradına karşı olan sorumluluğumuz” olarak anlamıştır. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “ Kişinin fitnesi hanımında, malında, evlatlarında ve komşusundadır. ” 275 buyurmuştur. Gerek âyet-i kerîmede ve gerekse hadis-i şerifte geçen “fitne’den maksat “imtihan”dır. 276 Aile reisleri, aile fertlerine karşı terbiyevî yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirip getirmemekle imtihan olunuyorlar. Yerine getirmedikleri takdirde, aile fertleri ahirette bir düşman gibi yakalarına yapışıp Allah’a şikayet edeceklerdir. 277 Yine kaydetmekte fayda var: Yukarıda kaydettiğimiz âyetin evvelindeki âyet ise, “ Ey iman edenler! Zevceleriniz ve evlatlarınızdan bir kısmı size düşmandır, o halde onlardan sakının! ” (Tegâbün, 64/14) buyurarak aile efradının daha farklı bir durumuna dikkat çekmektedir. Müfessirlerimiz, âyetin iniş sebebini de göz önüne alarak “ Allah’ın bir kısım emirlerini yerine getirmenize engeller çıkararak, onlar yolunda sizin bir kısım haramları işlemenize sebep olarak size düşmanlık yaparlar. Allah’a karşı günaha iten taleplerine uymayın! ” diye anlamışlardır (Râzi 30, 27). Meseleye bir başka açıdan yaklaşarak, “Onların üzerimizdeki haklarını yerine getirmeyerek, uhrevi helâklerine sebep olursak, ahirette, düşman tavrıyla bizi Allah’a şikayet edeceklerdir.” diye de anlayabiliriz. Bu iki yorum zahirde zıt görünse de özde birdirler. Çünkü her ikisinin de dinde yeri vardır. 275 Buhârî, Mevâkît, 4, Zekât 23, Savm 3, Fiten 17; Müslim, İman 231, Fiten 25 276 İbn-i Kesir, 7/29 277 Bak. İbn-i Ebî Cemre, Behçetu’n-Nüfus, 1/199; Bediüzzaman, Lem’alar, s. 189 (Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber)