diorex
sampiyon

İbn Rüşd kimdir? İbn Rüşd kitapları ve sözleri

Endülüslü-Arap Felsefeci, Hekim, Fıkıhcı, Matematikçi ve Tıpçı. İbn Rüşd hayatı araştırılıyor. Peki İbn Rüşd kimdir? İbn Rüşd aslen nerelidir? İbn Rüşd ne zaman, nerede doğdu? İbn Rüşd hayatta mı? İşte İbn Rüşd hayatı... İbn Rüşd yaşıyor mu? İbn Rüşd ne zaman, nerede öldü?

  • 24.04.2022 12:00
İbn Rüşd kimdir? İbn Rüşd kitapları ve sözleri
Endülüslü-Arap Felsefeci, Hekim, Fıkıhcı, Matematikçi ve Tıpçı. İbn Rüşd edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında İbn Rüşd hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. İbn Rüşd hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte İbn Rüşd hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Ebū 'l-Velīd Muḥammed ibn Aḥmed ibn Muḥammed ibn Rüşd

Doğum Tarihi: 14 Nisan 1126

Doğum Yeri: Kurtuba

Ölüm Tarihi: 10 Aralık 1198

Ölüm Yeri: Marakeş, Fas

İbn Rüşd kimdir?

İbn-i Rüşd ( Arapça: ابن رشد; Künyesi Ebū 'l-Velīd Muḥammed ibn Aḥmed ibn Muḥammed ibn Rüşd ابوالوليد محمد بن احمد بن محمد بن رشد; Latince: Averroes, d. 14 Nisan 1126 - ö. 10 Aralık 1198), Endülüslü-Arap felsefeci, hekim, fıkıhcı, matematikçi ve tıpçı. Kurtuba'da doğdu ve Marakeş, Fas'ta öldü. İbn-i Rüşd'e göre biricik filozof Aristo'ydu. İbn-i Rüşd en çok Aristo'nun eserlerinden yaptığı, bugün Batı'da pek çoğu unutulmuş, tercüme ve şerhleriyle ünlüdür. 1150'den önce Avrupa'da Aristo'nun eserlerinin birkaç tercümesinden başkası yoktu ve bunlar da din adamlarınca rağbet görüp, incelenmiyorlardı. Batı'da Aristo'nun mirasının yeniden keşfedilmesi, İbn-i Rüşd'ün eserlerinin 12. yüzyıl başlarında Latince'ye tercümesiyle başlamıştır. İbn Rüşd'ün Aristo üzerine çalışmaları otuz yıllık bir dönemi kapsar ve bu dönem içinde, erişemediği "Politika" dışında bütün eserlerine şerhler yazmıştır. Eserlerinin İbranice tercümeleri de, İbrani Felsefesi üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. İbn Rüşd'ün düşünceleri, Hıristiyan skolastik gelenekten, Aristo'nun mantık çalışmalarına değer veren [Brabant'lı Siger], Thomas Aquinas ve bilhassa Paris Üniversitesi'ndeki diğerleri tarafından özümsenmiştir. Thomas Aquinas gibi meşhur skolastik filozoflar, ona ismi yerine "Şârih" (Yorumcu) ve Aristo'ya da "Filozof" diyerek yüksek derecede önem veriyorlardı. İslam dünyasında bir okul bırakmamış ve ölümü Endülüs'teki serbest düşünce hayatının sonunu işaret etmiştir. Orta Çağ'ın Avrupalı skolastiklerinin kendisine gösterdikleri saygıdan ötürü, Dante İbn Rüşd'ü İlahi Komedya'da diğer büyük pagan filozoflarla beraber, "iltifatın üne borçlu olunduğu" Limbo'da öne sürmüştür.

İbn Rüşd Kitapları - Eserleri

  • Felsefe - Din İlişkileri
  • Din - Felsefe Tartışması
  • Tutarsızlığın Tutarsızlığı
  • Faslu’l-Makal Felsefe ve Din Uyumu
  • Siyasete Dair Temel Bilgiler
  • Psikoloji Şerhi
  • Din-Felsefe Tartışması
  • Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi 1
  • Telhisu Kitabi'l-Makulat
  • Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi 2
  • Bidayetü'l Müctehid ve Nihayetü'l Muktesid
  • İlim Üzerine
  • Poetika (Şiir) Orta Şerhi
  • Metafizik Şerhi
  • Hayat Üzerine
  • Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi 3
  • Akıl Üzerine
  • İkinci Analitiklerin Orta Şerhi

İbn Rüşd Alıntıları - Sözleri

  • Küçük bir inanç çatışmasında sünni inanca bağlı ulema ağır basar. Çünkü ulema için yalnız inanç vardır, insan, bu dünya ve düşünce yoktur. Kendisi gibi inanmayanlara karşı düşmanlık oklarının fırlatılması vardır. (Din - Felsefe Tartışması)
  • Demek istiyorum ki: Hikmet dinin arkadaşı ve süt kardeşidir. Ona mensup olanlardan gelen eziyyet ise eziyyetlerrin en şiddetlisidir (Felsefe - Din İlişkileri)
  • Eğer ruh, bedenle birlikte varsa ve bedenle birlikte ölecekse, o zaman ölüm sonrası bir yeniden dirilmeye, ikinci bir -sonsuz- yaşama inanmanın ne anlamı kalır? Ya da evrenin bir başlangıcı varsa, bir sonu da olabilir gibi bir tartışma da, dinsel inançların önemini ortadan kaldırabilir. Oysa tüm sultanların kendi toplumları üzerindeki egemenlikleri, Tanri'nin insanlar üzerindeki egemenliği ile özdeşleştirilmiştir. Birinden kopma, diğerinin de sonunu getirebilir. Bu açıdan dinin ideolojik önemi büyüktür. (Din-Felsefe Tartışması)
  • Aristoteles dedi ki; bu tartışmanın yeri burası olmadığına göre, (nefsin hareketli ve hareketsiz olup olmadığını tartışıyorlar) bunu bırakıp asıl konumuza dönelim. Bu sözün ve nefs hakkında yapılan diğer pek çok tartışmaların birtakım çirkin ve kabul edilmesi zor sonuçları bulunmaktadır. Onların hepsi nefsin bedenle birlikte olduğunu ve beden de bulunduğunu söylemesine rağmen hiç birisi niçin nefsin bedenle birlikte ve bağlantılı olduğunu açıklayamamaktadır. Yine hiç kimse bu cismin hangi cisim olduğunu da açıklamamaktadır. Halbuki nefs hakkındaki bir araştırmada bu soruların cevaplanması zorunludur. Görünen odur ki nefs ve beden, kendilerini nispet edilen fiiller hususunda ortaktırlar. Yine açıktır ki fiillerini tek bir fiil kılacak bir ilişki bulunmadıkça, iki ortaktan tek bir fiil oluşmaz. Mesela, birisinin fail diğerinin münfail (edilgin), birinin hareket ettiren (muharrik), diğerinin hareket eden (müteharrik) olması gibi. Bu durumlarda onlardan tek bir hareket çıkmaktadır ve bu da nefs ve bedenle beraber gerçekleşen ortak bir harekettir. Bunun nedeni şudur; rastgele herhangi bir şey rastgele herhangi bir şeyde fiilini icra etmektedir. Yine rastgele herhangi bir şey yine rastgele herhangi bir şeyden etkilenmemektedir. Ve rastgele herhangi bir şey rastgele herhangi bir şeyle birlikte bulunmamaktadır. Özetle, nefs hakkında bütün söylenenler, nefs ile ilgili meseleler ve nefsin ne olduğu konusundadır. Kimse nefsi kabul eden cismin tabiatından ve o cismin hangi cisim olduğundan bahsetmemektedir. Sanki rastgele bir cismin yine rastgele bir nefsi kabul etmesi mümkünmüş ve de bu şekilde nefs bir bedenden çıkıp diğerine girebilirmiş gibi. Pythagoras’ın bir hikayede, mitolojide siyaset gereği söylediği mecazi bir söz, diğer bir grup tarafından gerçek anlam olarak kabul edilmektedir. Böylelikle onlar tenasüh olarak bilinen, nefslerin bir bedenden (cisim) diğerine geçmesi görüşünü kabul ettiler. Aristotales dediki: bu yanlış bir görüştür. Zira biz her nefsin kendisini özgü bir bedene sahip olduğunu görüyoruz nefsin bedenle olan ilişkisi sanatın aletlerle olan ilişkisi gibidir. İnsan nefsinin eşek bedenine hulul edebileceğini söyleyen kimse marangozluk mesleğini flüte hulul (yer etmek)edebileceğini söyleyen kimse gibidir. (Psikoloji Şerhi)
  • Aristoteles dedi ki; İnsan elementlerde varolan gaye ve yetkinlik (kemal) gibi şeyler hakkında şüpheye düşebilir. Zira elementler heyula konumundadır ve onlarda varolan şeyde surettir. Elementlerin kabul ettiği bu şeyin suretin durumundan anlaşıldığına göre, bu suretle kendisini kabul eden elementlerden daha değerli ve derece bakımından da daha üstündür. Durum bu şekilde olunca ve eğer nefs bu elementlerden oluşmuş ise, yukarıda açıklanan bu parçanın nefesten daha değerli, daha üstün ve yönetmeye daha layık olması gerekir.. Fakat şurası da bilinmektedir ki, nefsten ve özellikle de akıldan daha değerli ve yönetmeye ondan daha layık bir şey yoktur. Üstelik elimizde nefsin önüne geçirebileceğimiz başka bir şey değil bulunmamaktadır. Bu durumda nefsin tabiat itibari ile kendisinden dolayı varolan şeylerden yani elementlerden daha önce bulunması zorunlu olmaktadır. Özetle elementlerin zaman itibari ile daha önce olması fakat elementlerde suret makamında bulunan şeyin tabiat itibarıyla varoluşta daha önce olması gerekmektedir. (Psikoloji Şerhi)
  • şairler büyük yalancılardır.. (Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi 2)
  • Başlangıca ve sona sahip sınırlı bir bütün olmakla nitelendirilen her şey, ya nefsin dışında, hem başlangıcı hem de sonu bulunduğundan, ya da nefsin dışında olmayıp, nefsde bu durumda bulunduğundan, bu biçimde nitelenmiştir. (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)
  • Sendedir husumet, hasım da sensin hakem de (Poetika (Şiir) Orta Şerhi)
  • İnsan doğal varlıklardan biri olduğuna göre, onun, zorunlu olarak, uğruna yaratılmış olduğu bir amacının bulunması gerekir. Çünkü, doğa biliminden açıkça anlaşılmaktadır ki, her doğal varlığın bir yaratılış amacı bulunduğu gibi, yaratılanların en üstünü olan insanın bir yaratılış amacının bulunması haydi haydi zorunlu olmalıdır. (Siyasete Dair Temel Bilgiler)
  • Zira çizgiyi tasavvurumuz ancak onu sonlu kabul etmemizle mümkündür ve ondan sonluyu tasavvurumuzu sonsuz kere tekrarımız sonsuz olanın tasavvur edilmesini gerektirmez. Bu nedenle sonsuz bir çizgiyi vehmeden onu asla tasavvur edemez. İşte bu duruma; "Bu nedenle kim vehminde sonsuz bir çizgi kurarsa bölümlerini kuşatamaz" sözüyle işaret etmiştir. Yani onu tasavvur etmesi mümkün değildir. (Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi 2)
  • Doğu insanı inançlıdır, kalbe ve kalbin mahsulü olan her şeye bayılır, bütünü ile kendini verir, varlığını teslim eder. Gönül deyince, kendinden geçer. (Felsefe - Din İlişkileri)
  • İnsanın teşbihten doğal olarak mutlu olması ve sevinç duymasının delili duyumsamaktan haz almadığımız şeylerin taklidinden mutlu olup haz almamızdır. (Poetika (Şiir) Orta Şerhi)
  • İnsanlarla, onların anladıkları şekilde konuşun! (Faslu’l-Makal Felsefe ve Din Uyumu)
  • Hangi dinde olursa olsun, görünmez dünya inancı, görünür dünyadan kaçışın, görünür dünyaya bir seçenek sunmanın sonucudur. Tipik bir yanılsamadır bu. (Din - Felsefe Tartışması)
  • Gerçeklik gerçekliğin tersini söylemez (...) (Din - Felsefe Tartışması)
  • Herhangi bir sanat eserine bakan kimse, bu eserin ya­pılmasındaki hikmeti ve amacı açıkça anlamıyorsa, onun hikmetini açıkça kavrayamaz. (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)
  • Nefste meydana gelen hareket aklın idrakini rahatsız etmekte ve karıştırmaktadır.Bundan dolayı çocukların ve şehvetlerine düşkün insanların akılları zayıftır. (Psikoloji Şerhi)
  • Dindeki Doğrulama Yöntemi Esasen Retoriktir [49] Konumuzun dışına çıktık; (asıl) meseleye dönüp deriz ki, dinin amacı gerçek bilgiyi ve gerçek ameli öğretmek olduğuna göre, sözün (kelâm) (yani mantığın) bilgisine sahip olanların açıkladığı üzere öğretim kavram oluşturma (tasavvur) ve doğrulama (tasdik) şeklinde iki gruba ayrılırken, insanlar için üç tür doğrulama yöntemi vardır: (a) kanita dayalı, [b] diyalektiğe dayalı, (c) retoriğe dayalı Kavram oluşturmanın ise iki yöntemi vardır: (al bir şeyin bizatihi kendisine (dair kavram oluşturma) veya [b] onun temsiline (misal (dair kavram oluşturma]. İnsanların hepsi tabiatları itibariyle kanıtlamaları kabul edebilecek yapıda değildir ve bırakın kanıtlamaya dayalı görüşleri, diyalektiğe dayalı olanları bile anlayabilecek özellik (insanların çoğunda) yoktur. Zira kanıtlamaya dayalı görüşleri öğrenmek zor bir iştir ve bunları öğrenebilecek kimselerin uzun zamana ihtiyacı vardır. Hâlbuki dinin amacı, gerçeği] herkese öğretmektir. O halde dinin doğrulama ve kavram oluşturma yöntemlerinin tümünü kapsaması gerekmektedir. [50] Doğrulama yöntemlerinden bir kısmı insanların çoğu için geçerlidir; yani kendileriyle doğrulamanın gerçekleştiği retorik ve diyalektiğe dayalı yöntemleri kastediyorum ki, bunlardan retorik yöntemler diyalektiğe dayalı olanlardan daha kapsayıcıdır. Bir kısmı ise kanıtlamaya dayalı yöntemler olup daha az sayıda insana özgüdür. Dinin de öncelikli hedefi, seçkinlerin dikkatini çekmeyi göz ardı etmeden çoğunluğu oluşturan kitleyle ilgilenmek olduğu için dinde açıklama için kullanılan yöntemlerin çoğu, kavram oluşturma ve doğrulamanın gerçekleşmesi açısından çoğunluk için geçerli olan ortak yöntemlerdir. (Faslu’l-Makal Felsefe ve Din Uyumu)
  • Dosttan gelen eza, düşmandan gelen eza ve cefadan daha acıdır. (Felsefe - Din İlişkileri)
  • İki sonsuzdan birinin diğerinden daha sonsuz olması olanaksızdır. Bu söylediklerimiz iki tane sonsuzun gerçekten var olması halinde geçerlidir. Eğer iki sonsuz potansiyel olarak varsa o zaman bir orandan söz edilemez. (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)

Yorum Yaz