Gül İrepoğlu kimdir? Gül İrepoğlu kitapları ve sözleri
Sanat Tarihçisi ve Yazar Gül İrepoğlu hayatı araştırılıyor. Peki Gül İrepoğlu kimdir? Gül İrepoğlu aslen nerelidir? Gül İrepoğlu ne zaman, nerede doğdu? Gül İrepoğlu hayatta mı? İşte Gül İrepoğlu hayatı...
Sanat Tarihçisi ve Yazar Gül İrepoğlu edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Gül İrepoğlu hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Gül İrepoğlu hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Gül İrepoğlu hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 1956
Doğum Yeri: İstanbul
Gül İrepoğlu kimdir?
Gül İrepoğlu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nü bitirdi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Kürsüsü'nde akademik kariyerine başladı. 1997’de Sanat Tarihi profesörü unvanını aldı, 26 yıl hizmetten sonra yazmaya vakit ayırmak üzere üniversiteden erken emekli oldu.
18.-20.yüzyıllarda Resim Sanatı, Lale Devri, Doğu ile Batının sanatsal ilişkileri ve mücevher tarihi alanlarında çalışmaktadır, bu konularda çeşitli bilimsel kitapları ve makaleleri vardır. TRT2 TV kanalında 2005-07 yıllarında yayınlanan haftalık “Şehir-Mekan” ve “Sanat-Mekan” programınlarını hazırlayıp sundu. 2007-2009 arasında TAÇ Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma Vakfı başkanlığında bulundu. 2006 yılından bu yana UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu üyesidir ve bu kurumda Somut Kültürel Miras Komitesi’nin başkanıdır.
2004’te yayımlanan “Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde” romanı Topkapı Sarayı’ndaki ilişkileri ve Lale Devri’ni anlatır, 2007’de çıkan “Cariye” romanı 18.yüzyılda Osmanlı Sarayı hareminde geçen imkansız bir aşk öyküsünü aktarır. 2008’de “Kadın Öykülerinde İstanbul” Öykü Seçkisi’nde yer alan “Ağaç” öyküsü İstanbul’un eski bir semtini, 2009’da yayımlanan üçüncü romanı “Fiyonklu İstanbul Dürbünü” giysilerden yola çıkarak İstanbul’un son 50 yılını konu almaktadır.
Romanları İngilizce, Portekizce, Yunanca, Arapça, Bulgarca, Romence ve Arnavutça ve Çince’ye çevrilmektedir.
Roman ve öykü çalışmalarını sürdürmekte, yurt içinde ve dışında konferanslar vermektedir. Şu sırada Osmanlı Saray Mücevheri konulu kitabını tamamlamıştır.
Gül İrepoğlu Kitapları - Eserleri
- Cariye
- Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde
- Kavuşmak
- İstanbul Yıldızı
- Fiyonklu İstanbul Dürbünü
- Gül
- Lale
- Aşk-ı Derya
- İstanbul Ulduzu
- Zeki Faik İzer
Gül İrepoğlu Alıntıları - Sözleri
- ...bir anlasa... ...vazgeçemediğinin sadece aşkın kendisi olduğunu... (Cariye)
- ...kader birliği eden kadınlar birlikte yakarırlar Tanrılarına. (Cariye)
- Yanağını xatırlayıb ağlasam, göz yaşlarım gül suyu olar, Dodağın xəyalı ilə su içsəm, şərab olar. (Cariye)
- Birinin kalbini kırdığında, bir gün o kırığın gelip kendi kalbini keseceğini henüz öğrenmemiş olduğu zamanlardı. (Kavuşmak)
- Yalnızlıktan ibaret bir hayatı kolay sanıyordu. (Kavuşmak)
- ... birinin kalbini kırdığında, bir gün o kırığın gelip kendi kalbini keseceğini henüz öğrenmemiş olduğu zamanlardı. (Kavuşmak)
- Saadetten uçmak diye bir şey vardı demek. (Kavuşmak)
- Bir hayatın sona ermesiyle, yepyeni bir hayat başlıyor... (Cariye)
- " O elmas garip bir yürek yavrum. Sayısız yıl önce donmuş o. Yerin altından kabaca o şekliyle çıkarmış olmalılar. Ve mükemmelleşmesi için yontarken üzerinde açılan çentikle içinden kırılmış aslında, dışına aksettirmese de." (İstanbul Yıldızı)
- Bu aşka düşmeyi beklemiyordum. (Cariye)
- "Avrupa fatihi olmaya hazırlanan bir padişahın tacı da Avrupalı fatihinkileriyle yarışmalıdır! Hatta onlardan daha muhteşem olmalıdır. Mukayese edenler onunkinin üstünlüğünde hemfikir olmalıdır. Maruzatım budur devletlim." Buna katılıyorum İbrahimim,evet. Amma bir başka husu daha vardır. Sen ki sarayda, şehirde esasen devlette olan biten her şeyden haberdarsındır. Dolayısıyla vezirlerle papaların bu nevi harcamalara girişmemizi katiyen arzu etmediği de malumundur muhakkak. Tam hayati bir sefere çıkar iken böylesi tuhaf ve böylesi gösterişli bir başlığa bunca masraf etmek evla mıdır?" diye söylenecek erkanın sesine kulak vermemek nice olur dersin?" (İstanbul Yıldızı)
- Yok farz edilen, yok olmaz ki... (Cariye)
- Büyükada'da vapurdan inip saat kulesine doğru yokuşu tırmandılar, faytonların beklediği alana gelip sıradaki faytona bindiler. Rüya mıydı? Mesut Bey elinden tutarak Dürdane'ye yardımcı oldu, Dürdane nazlıca kuruldu kırmızı kumaş döşeli arabaya. Üzerinde camgöbeği renginde bir ipek emprime rop. "Dil'e çekiniz arabacı!" "Baş üstüne beyim." Faytonun kırmızı kanepesi kapitone, iki yanında canlı fenerler. Mesut Bey o kanepede ne kadar da yakın oturmuştu ona. Elini faytonun arkasına atmıştı, aslında genç kadının omzuna... Yumuşacık bir haziran başı esintisi. Havada baygın çiçek kokuları. Erkeğin losyonuysa tümünü bastırır gibi. "Ada hep eser böyle cicim, bu mevsimde bile. Serin mi geldi yoksa?" "Hayır efendim, hayır, katiyen. Bir an ürperdim sadece. Meraklanmayınız lütfen!" Dürdane'nin içini ısıtıveren, erkeğin onu sakınma arzusuydu. Tavanını çevreleyen bembeyaz püskülleri havalandırarak ilerliyor araba, atlar rahvan. Yolun iki yanındaki köşklerin kıvrım kıvrım ferforje takılı kapılarında silme sarmaşık gülleri. Her yerde gül. Şeker pembeleri, eflatunlar, şeftali renkleri, kanarya sarıları ve kadife kırmızıları. Dürdane'nin elbisesinin yakasında da katmerli bir pembe gül. Mesut Bey iliştirmişti onu oraya. "Sizin dudaklarınız bunların hepsinden âlâ bir gona güle benziyor kıymetlim!" Güller yalnızca ada bahçelerinde değil, Dürdane'nin içinde de açmıştı. Bugünün hiç bitmemesini dilemekteydi. Ahşap köşkler ilkbahar güneşinin altında rengârenkti gözünde, aslında hemen hepsi beyaza boyalı olsa da. Girişe dayalı bisikletler. "Bisiklete binmeyi tecrübe ettiniz mi hiç? Ben pek severim. Bir gün göstermeliyim size." Cennet dedikleri bu olmalıydı! Kimi bahçelerdeki çifter çifter palmiyeler tuhaf ellere benziyordu, her yanı açılan, meçhul istikametleri işaret eden... Bahar sonu renklerinin her biri amansızca kışkırtıcıydı, yürek çarpıntısına eşlik eden. Tarhlarda öbek öbek begonyalar, kiminin ortalarında yüzlerini güneşe dönmüş bembeyaz margaritler. İrili ufaklı toprak saksılarda sardunyalar; neredeyse can acıtan kırmızıların arasında mayhoş pembeler. Her bahçenin duvar diplerinde illa da ortancalar, mordan maviye. Parmaklıklardan sarkan kameriyeleri saran, hatta yüksek selvilere tırmanan morsalkımlarsa Dürdane'nin en sevdikleriydi. Mesut Bey'e onlar gibi sarılmak ve hiç ayrılmamaktı dileği. Dilburnu'na varmışlardı. Faytondan inme faslı da "seremoni" gibiydi, Mesut Bey'in abartılı yardımı biraz da ona bir an evvel sarılmak arzusundan mıydı yoksa? Alaca gölgeli yolda yan yana yürüdüler. Her yanı kuşatan fıstık çamları, geçmiş rüzgarlarla eğilmiş kıvrımlı kopkoyu gövdelerinde eski aşkların izleri, dağınık dallarında açılmamış taze kozalaklar ile çatlamış kozalaklar yan yana kuruyup yerlere savrulmuş ayrık iğneleri ayaklarının altında çıtırdıyordu. Aralarından görünen deniz masmavi uzanıyordu, dipten gelen ışıkla donanmışçasına aydınlık. Toprağın bitip kayalıkların başladığı kenarlarda mor ve sarı yabani çiçekler, genç kadının sevdiklerinden. Küçük dalgaların aşağıdaki kayalara vuruşuna kulak verdiler bir süre. Yosunların buruk kokusu, insanı içi dışı denizle kaplıymış sanrısına sürükleyen o eşsiz koku yükseliyordu denizden, yoldan geçerken kopardıkları birkaç dal hanımeliden yayılan ince rayihayı istemeden bastırarak. Derme çatma ahşap banklardan birine oturdular, etraf tenhaydı. Mesut Bey'in, omzuna attığı kolunun altına sığındı Dürdane. Saadetten uçmak diye bir şey vardı demek. S.127-129 (Kavuşmak)
- Çok sevdim onu. Kayıtsız şartsız sevdim. İhtirasla ve inatla devdim. Tereddüt etmeden, karşılık beklemeden. Ancak, ümitle. Evet, daima ümitle sevdim ben. Hayatımda onu sevmekten başka bir yol, bir ihtimal mevcut değildi. Ben gönlümle karar vermiştim... (Kavuşmak)
- "Adamla ilgili ufacık bir olumsuzluk onu kedere boğmaya yetiyordu, şimdiyse umutsuzluğun uçurumlarından aşağı yuvarlanmıştı bile ." (Kavuşmak)
- “Bütün kedileri severim, onlara menfi sıfatlar yakıştıranlara inanmamalı, kediler sadece hürriyetlerine aşık dostlarımızdır.” Sokakta beslediği kedilere, ‘İstanbul kedileri’ derdi Mesut Bey, onların himaye edilen ev kedilerinden farklı olduklarını söylerdi. (Kavuşmak)
- Aşkın ihtimallerini kim hesaplayabilmiş ki? (Kavuşmak)
- "Bilseniz onu ne çok göreceğim gelirdi ! Bazen tahammül edilmez olurdu hasretim, yürek sızılarım bedenimi hırpalardı." (Kavuşmak)
- ...yine de hep sensin muhatabım. (Cariye)
- Gözləri qeyri-adi dərəcədə yaşıldır; dəryanın dibindəki yosuna oxşayır... (Cariye)