dedas
Turkcella

George Sand kimdir? George Sand kitapları ve sözleri

Fransız Yazar George Sand hayatı araştırılıyor. Peki George Sand kimdir? George Sand aslen nerelidir? George Sand ne zaman, nerede doğdu? George Sand hayatta mı? İşte George Sand hayatı... George Sand yaşıyor mu? George Sand ne zaman, nerede öldü?

  • 17.09.2022 20:00
George Sand kimdir? George Sand kitapları ve sözleri
Fransız Yazar George Sand edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında George Sand hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. George Sand hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte George Sand hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Amandine Aurore Lucile Dupin

Doğum Tarihi: 1 Temmuz 1804

Doğum Yeri: Fransa

Ölüm Tarihi: 1876

Ölüm Yeri:

George Sand kimdir?

19. yüzyıl, şüphesiz, edebiyat tarihinde eleştiri ve nitelikli yapıtların üretimi alanında en önemli yüzyılıdır. Dönemin burjuva sınıfının zeka inceliği, iyi ile kötü yapıtı birbirinden ayırabilme gibi özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda, kendini diğer çağlardan ayıran farklı bir cemiyetin oluşumuna tanıklık ederiz. Elbette bu kadar değil; yayıncılık alanında devrim niteliği taşıyan değişimlerin getirdiği birçok yeni gazete ve dergilerin bu alana dahil olması ve üniversite çevresinin de bu edebî hareketlenmede kendine yer bulması, yeni polemiklerin oluşmasına ve bu dönemi diğer dönemlerden daha cesur ve üstün kılmasına sebeptir. İşte bu çağ, Tanrı’yı duyma ve güzelliğin sırrını anlama arzusuyla, insanlar için en büyük meselenin aşk ve açlık olduğunu yazdıklarıyla ısrarla savunan Aurore Dupin’in (Duderant Baroniçesi) doğduğu çağdır. Oğlak Yayınları tarafından yayımlanan "George Sand-Hayatımın Hikâyesi" adlı kitap, bizi dönemin bu önemli kadın yazarının belki marazî ruhuna değil ama dünyadaki seyahatine davet ediyor. Asıl adı Aurore Dupin olan Sand, 1804’te Paris’te doğar. İtalya ordusunda subay olan babasının 1808’de görevi dolayısıyla Madrid’e gitmesiyle 1812’ye kadar bu şehirde kalır. Babasının ani ölümüyle birlikte Mayıs 1812’den itibaren büyükannesi ile yaşamaya başlayan Sand burada gramer, Latince ve bilim öğrenimi görürken aynı zamanda müzik eğitimi de alır. Ocak 1818’de Paris’teki İngiliz Dame Agustine Manastırı’na girmesiyle Sand’ın hayatında mistik bir süreç başlar. Bu süreçte, büyükannesinin ölmesiyle birlikte yazar kendini büyük bir boşlukta bulur ve annenin hegemonyasından da kurtulmak amacıyla bir imparatorluk baronunun oğlu olan subay Casimir Dudevant’la evlenir. Artık can sıkıntısının sık sık yer değiştirdiği, mutluluğun sorgulandığı, mutsuzluğunsa kâğıtlara teslim edildiği yeni bir süreç başlamıştır: Le voyage chez M. Blaise-1829... 1831 yılı Sand’ın edebiyat yaşamına artık iyiden iyiye atıldığı yıllardır. Paris’tedir ve daha şimdiden Balzac, Latouche, Felix Pia gibi birçok yazarla ilişki kurmuştur. Kocasından da ayrılan George Sand’ın kendini dönemin edebiyat ortamında var etme mücadelesinde ilk ürünü Jules Sandeau ile 1831 Aralık sonunda yayımlanan Pembe ve Beyaz adındaki romandır. Bu romanda imza J.Sand’a aittir (bu mahlas, sevgilisi olan Jules Sandeau’dan gelir.) Ve ertesi yıl, G.Sand imzasıyla büyük ilgi uyandıran "Indiana" ve "Valentine" adlı iki romanı yayımlanır. 1833’ten 1835’e kadar çağın en büyük şairlerinden Alfred De Musset ile bir ilişki yaşar. 1838’e kadar olan süreçte Sand birçok roman yazar. Bunlardan en önemlisi 1837 tarihli "Mauprat"tır. Görüldüğü üzere Sand’ın hayatı sürekli yazmak ve zamanın önemli kişilikleriyle yaşanan aşklarla geçer. Kısa süren ilişkiler ve bunların getirdiği açmazlar, onu kısa süreli de olsa insancıl (!), biraz da yavan bir mistisizme yönlendirir. Bu dönemde en uzun ilişkisini yaşayacağı Chopin ile tanışır. Nohant-Paris arasında yazmaya devam eder. Daha çok sosyalist eğilimli olan bu yeni romanlar pek hoş karşılanmaz. Biraz da bu durumun getirdiği farklı bir duyarlılıkla kır romanları yazmaya başlar. Bu dönemin en önemli romanı: "Şeytanlı Göl"dür. Hep Tanrı’yı aradı ama... 1848’de başlayan ihtilalle birlikte Sand, politik hayata karışma arzusuyla kendini tekrar Paris’te bulur. Kısa süreli bazı siyasal çalışmalardan sonra 1849’da bir daha dönmeme kararı üzerine Nohant’a gider ve politik hayattan kendini soyutlayarak daha çok tiyatro eserlerine yönelir. Bu alandaki önemli eserleri, "Claudie", "Mauprat", "Flaminio" ve "Maitre Fauilla"dır. Nihayetinde sade ve sakin bir yaşamın içindedir artık. 1856’dan itibaren Nohant’ta yazarak, botaniğe merak sararak ve tiyatro düzenleyerek vaktini geçirir. Bu sakin yaşam içinde hayatına tesadüf eden en önemli olay, 1857’de Flaubert’le tanışmasıdır. Sand, ölümüne kadar kâh aşk romanı kâh kır romanları yazmış, geriye onlarca ilişki, yüzlerce yapıt ve sonuçsuz kalan Tanrı arayışını bırakmıştır. George Sand, coşkun ve ihtiraslı tabiatıyla yaşadığı dönemin neredeyse bütün edebi ve toplumsal cereyanlarına sürüklenmiş, Musset ve Chopin gibi büyük dehalarla girdiği ilişkilerle (yapay da olsa) yazdıklarına bir estetik duygusu kazandırmayı becerebilmiş bir kadın yazar olarak XIX. yüzyıl edebiyatında iz bırakabilmiştir. Sonuç olarak bence, onun yazarlığını ne Baudelaire’in: "George Sand; tüylerim diken diken olmadan düşünemiyorum bu aptal yaratığı, o ki hiçbir zaman sanatçı olamadı." sözü derecesinde aşağılayabilir ne de M. Caro’nun: "George Sand; şüphenin ince azabına karışan öyle insan üstü emelleri temsil ediyor ki..." sözü mertebesine kadar yüceltebiliriz. Ama Sand’ın hayat hikayesi hiç şüphe yok ki yazar olsun olmasın, birçok insanın hayretle ve imrenerek bakabileceği bir ihtiras ve özgürlükle örülüdür. Hayatımın Hikayesi - George Sand

George Sand Kitapları - Eserleri

  • Lavinia
  • Lanetli Göl
  • Thérèse ve Laurent
  • İndiana
  • Hayatımın Hikayesi
  • Lelia
  • Köyün ikizleri
  • Leone Leoni
  • Consuelo 1
  • Şeytan Gölü
  • Consuelo III
  • Gizli Günlük
  • Paris'in Kızları

George Sand Alıntıları - Sözleri

  • Bütün hisler, duyula duyula körleşir. (Lelia)
  • Bir kadının sahip olabileceği en bahtsız karaktere büründüm, hayalperest oldum. (Leone Leoni)
  • " Indiana , mutluluğa her zaman ulaşılabilir. Bazen yakalamak için elini uzatman yeter ." (İndiana)
  • Onu aradığımızda bulamayız da, beklemediğimiz zaman kendisi ayağımıza gelir. (Şeytan Gölü)
  • ... aşk üzerine basılıp geçildiğinde yeniden ayağa kalkamayacak kadar hassas bir çiçektir. (Thérèse ve Laurent)
  • Mutlu olma hakkını kaybetmiş olsa da, kendisine olan saygısını koruyordu. (Thérèse ve Laurent)
  • ...Ne var ki sizin acımanız üzüntülerimi gideremez... (Lanetli Göl)
  • Hayallerinin hazinesini akıllıca kullan, dikkatle sakla, idareli harca. Çünkü düşüncenin ateşliliğine, duygularının endişe veren ıstırabına boyun eğeceğin gün altın ve elmastan yapılmış putunun kaba bir balçığa döndüğünü göreceksin. (Lelia)
  • Aşk kadının erdemidir. Kadın, aşk uğruna işlediği günahlarla gurur duyar. (İndiana)
  • Anneciğim, bembeyaz ve buz gibiydi. Cennette ısınsın diye, teyzem, her akşam, bana dua ettirdi. Acaba cennette midir şimdi? (Lanetli Göl)
  • Sevmekten ve yaşamaktan korkuyorum. (Lelia)
  • İnsan kalbi hiçbir zaman derinliğine girilememiş ve girilemeyecek olan bir ıstıraplar uçurumudur. (Şeytan Gölü)
  • "Aslında suçlu olan siz değilsiniz. Ben çok akılsızlık ettim. Sizin yüreğiniz kurak değildi, yalnızca benimkine kapalıydı. Siz bana yalan söylemediniz, ben kendimi aldattım. Siz ne yalancı ne de duyarsızdınız. Yalnızca, beni sevmiyordunuz." (İndiana)
  • Hayat kırıklıkları... (Lelia)
  • #şeytanlıgöl #georgesand ️Hayır, bizi ölüm değil, yaşam ilgilendiriyor. Biz mezarın ötesindeki yokluğa da, zorlama bir özveriyle elde edilmiş esenliğe de inanmıyoruz. Verimli olmasını dilediğimiz içindir ki, yaşamın mutlu olmasını istiyoruz. Zenginin ölümüne yoksulun sevinmemesi için, Lazar gübrelikten kurtulmalı. Kimilerinin mutluluğunun suç sayılmaması ve Tanrının ilencine uğramaması için, herkes mutlu olmalıdır. Çifçi buğdayını ekerken, yaşam denen yapıt için çalıştığını bilmeli; çevresinde ölümün dolaşmasına sevinmemeli. Sonunda ölüm, ne gönencin cezası, ne de acının avuntusu olmalı. Tanrı ölümü, yaşamı cezalandırmak için de, ödüllendirmek için de, vermiş değildir. Çünkü ona göre yaşam kutsaldır, işte bunun için mezarın, mutlu olması istenmeyen insanların gönderileceği bir sığınak olması gerektir. Zamanımızın kimi sanatçıları, çevrelerine ciddi bir gözle bakarak üzüntüyü, yoksulluğun kötülüğünü, Lazar'ın gübreliğini betimlemeye çalışıyorlar. Bunlar, sanat ve felsefenin konuları olabilir, ama, yoksulluğu öylesine çirkin, aşagılık, kimi zaman da kötü ve canicesine betimlemekle amaçlarına ulaşmış oluyorlar mı? Ve bunun etkisi, umdukları gibi yararlı mıdır? Bu konuda bir yargıya varamayız. "Ölülerin Dansı" yapıtının yaratıldığı dönemde, kötü yürekli zengine, acık duran mezarında onu iğrenç kollarıyla kavramaya hazır ölümün gösterilmesi gibi. . (Şeytan Gölü)
  • “Hayatta aşktan başka bir gerçeklik olduğuna inanıyor musun? Bana sorarsan, ben inanmıyorum. Peki aşkı esinlemek ve hissetmenin kolay bir şey olduğuna inanıyor musun? Binlerce insan aptallara özgü aşktan başkasını tanımadan eksik ölüyor. Aşkı hissetme kapasitesine sahip bir kalp, yerini alacak başka bir şeyi boşuna arıyor ve belki de dünyadaki bütün kucaklaşmalarından aşkı göklerde aramak üzere bakir çıkıyor. Ah! Tanrı bu derin, şiddetli, tarifsiz duyguyu bize yeryüzünde verdiğinde artık cenneti istemek ya da beklemek gerekmiyor Juliette. Çünkü cennet, iki ruhun bir aşk öpücüğünde birbirine katışmasıdır. Bunu kutsal bir adamın ya da bir iblisin kollarında bulmuşsun ne fark eder?” (Leone Leoni)
  • Mutlu insan, işini bilen, çalışan, özgürlüğünü; zekasını kullanarak bulan, duygu ve mantığıyla yaşayan, kendi yapıtını anlayan, Tanrı'nın yapıtını sevme olanağı bulan insandır. (Şeytan Gölü)
  • Bu insanın doğasıdır;her zaman sahib olmadığı şeyler için çabalar. (İndiana)
  • Ayrıca onun ruhundaki yalınlığı, sizin ruhlarınızdaki sahte ışıklara yeğlerim. (Lanetli Göl)
  • "Neden bu kadar çok dostumuz var? Birbirimize yetemez miyiz?" (Leone Leoni)

Yorum Yaz