diorex
dedas

Francisco J. Ayala kimdir? Francisco J. Ayala kitapları ve sözleri

Biyolog, Genetikçi, Profesör, Yazar Francisco J. Ayala hayatı araştırılıyor. Peki Francisco J. Ayala kimdir? Francisco J. Ayala aslen nerelidir? Francisco J. Ayala ne zaman, nerede doğdu? Francisco J. Ayala hayatta mı? İşte Francisco J. Ayala hayatı...

  • 29.12.2022 10:00
Francisco J. Ayala kimdir? Francisco J. Ayala kitapları ve sözleri
Biyolog, Genetikçi, Profesör, Yazar Francisco J. Ayala edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Francisco J. Ayala hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Francisco J. Ayala hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Francisco J. Ayala hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Francisco José Ayala Pereda

Doğum Tarihi: 12 Mart 1934

Doğum Yeri: Madrid, İspanya

Francisco J. Ayala kimdir?

Francisco J. Ayala Kitapları - Eserleri

  • Ben Maymun muyum?
  • Evrim

Francisco J. Ayala Alıntıları - Sözleri

  • Anatomik açıdan bakarak, modern insanların yaklaşık 200 ila 150 bin yıl kadar önce Afrika'da evrilip, sonunda diğer hominidlerin yerini alarak dünyanın geri kalanına yerleştiğini söyleyebiliyoruz. (Ben Maymun muyum?)
  • Ben bir primatım. Maymunlar da primattır, ama insan­lar maymun değildir. Primat kategorisi maymunları, kuyruksuz maymunları ve insanları içerir. İnsanlar tü­reyiş bakımından maymunlardan çok, kuyruksuz may­munlara yakındır. Kuyruksuz maymunlar, deyim yerindeyse, bizim birinci göbekten akrabalarımızken, may­munlar ikinci ya da üçüncü göbekten akrabalarımızdır. Kuyruksuz maymunlardan bize en yakın olan şempan­zelerdir, sonra goriller, daha sonra da orangutanlar gelir. İnsan soyu ile şempanze soyu arasında yaklaşık 6-7 mil­yon yıl fark vardır. Biz bu bilgileri üç kanaldan biliyoruz: İnsanlar dahil olmak üzere canlı primatların karşılaştırıl­masıyla; geçmişte yaşamış primatların fosil kalıntılarının keşfedilip araştırılmasıyla; DNA'larının, proteinlerinin ve diğer moleküllerinin karşılaştırılmasıyla. (Ben Maymun muyum?)
  • bilimsel uzmanlar evrim kuramının iyi bilimi temsil ettiğini, bilim camiasında ağırlılılı olarak kabul gördüğünü, ilahi bir yaratıcının varlığına hiçbir şekilde ters düşmediği gibi, böyle bir yaratıcının varlığını yadsımadığını da ifade etmişlerdir. (Evrim)
  • Gezegenler, dağlar, bitkiler ve hayvanların ilk yaratılışın ardından doğal süreçlerle ortaya çıktığını kabul ederken, dünyayı Tanrı'nın yarattığına inanmak da mümkündür. Ulusal Bilimler Akademisi'nin daha önce bahsettiğimiz "Evrimi ve Bilimin Doğasını Öğretmek" başlıklı belgede şöyle denir: judeo-Hristiyan dinlerinde birçok hişi, Tanrı'nın evrim süreciyle işlediğine inanır. Yani Tanrı hem durmadan değişen bir dünya hem de yaratıkların zaman içinde doğal çevredeki değişikliklere uyum sağlayabileceği bir mekanizma yaratmıştır. Teolojik dille ifade ettiğimizde, Tanrı ikincil nedenler üze rinden hareket edebilir. Keza, birey düzeyinde de, bir insan ana karnında tek bir hücreden geliştiğini reddetmeksizin Tanrı'nın yaratığı olduğuna inanabilir. lnanan kişiye göre, Tanrı'nın inayeti, kişisel hayatı ve dünya olaylarını doğal sebeplerle etkiler. Burada tekrar vurgulanması gereken nokta, bilimsel sonuçlar ve dini inançların farklı meselelerle ilgilendiği ve farklı bilgi alanla rına ait olduğudur, tezat içinde olmaları gerekmez. (Evrim)
  • Bilimin estetik, ekonomik ya da ahlaki değerler hakkında söyleyeceği kesin bir şey yoktur; ha yatın anlamının ve amacının ne olduğuna dair söyleyeceği hiçbir şey yoktur, dini inançlar hakkında söyleyeceği hiçbir şey yoktur (Evrim)
  • DNA ve proteinler bizim diğer primatlarla ve primatların birbiriyle yakın akraba olduğumuza dair en sağlam bilgiyi sunmaktadır. Fakat atalarımızın giderek insana benzemeleri sonucunda insan soyunun nasıl değiştiğini öğrenmek için fosilleri incelememiz gerekiyor. (Ben Maymun muyum?)
  • Özel olarak üstünde duracak olursak, evrim kuramı dini inancı dışlar mı? Bilimin temelde maddeci olduğu, bu yüzden de manevi değerleri dışladığı doğru değil midir? Her iki soruya da verilecek cevap "hayır" dır. Bilimin alanı doğal dünyadır, doğrudan ya da dolaylı olarak duyularımızla gözlenen gerçekliktir. Bilim, doğal dünyayla ilgili açıklamalar, gözlem ve deneyle desteklenmesi ya da reddedilmesi olası açıklamalar ileri sürer. Bu dünyanın dışında, hiçbir otoritesi, söyleyecek hiçbir sözü, şu ya da bu konumu benimsemek gibi bir işi yoktur. (Evrim)
  • Ulusal Bilimler Akademisi, 1998'de yayınlanmış Teaching Evolution and the Nature of Science (Bilimin Evrimini ve Doğasını Öğretmeh) adlı belgede şunları ileri sürüyordu: Din ve bilim, dünya hakkında farklı sorulara cevap verir. Evrenin bir amacı olup olmadığı ya da insan varoluşunun bir amacı olup olmadığı bilimin sorulan değildir ... Buna bağlı olarak, birçoh bilim insanı da dahil birçok kişi güçlü dini inanç/ara sahiptir ve aynı zamanda da evrimin gerçekleşti ğini kabul eder. (Evrim)
  • Ahlaki değerlere duyu lan ihtiyaç, ahlaki değerlerin neler olması gerektiğini söylemez, tıpkı dil becerisinin hangi dili konuşacağımızı belirlemediği gibi. (Evrim)
  • Evrim kusurların, işlev bozukluklarının, yamyamlığın, asalaklığın, yırtıcılığın ve canlılar alemindeki diğer "kötülükler"in teoloji kanalından gelebilecek izahına bir katkı sunabilir. Bazı din karşıtı yazarlar ve eleştiride bu­lunan başkaları doğal seçilimle evrim sürecinin canlılar alemindeki işlev bozuklukları ve mezalim konusunda Tanrı'nın taşıdığı sorumluluğu ortadan kaldırmadığını iddia etmişlerdir; çünkü dindar kişiler için Tanrı evrenin yaratıcısıdır ve bu yüzden dolaylı ya da dolaysız, aracılı ya da aracısız bu dünyada meydana gelenlerin sorumlu­sudur. Buna göre, eğer Tanrı kadiri mutlaksa, mezalim, parazitler ve hamilelikte düşük gibi şeylerin görülmediği bir dünya yaratabilirdi. Buna verilebilecek cevaplardan biri , Tanrı'nın hikme­tinden sual olunmayacağı ve Tanrı'nın amaçlarını anla­maya fanilerin aklının ermeyeceği ve dahi bunu sorgu­lamanın hadlerine düşmediğidir. (Ben Maymun muyum?)
  • İnsan embriyolarında solungaç yarığı vardır. Bu yarıklar hiçbir zaman solungaçlarıyla nefes alıp ver­meyen omurgalıların embriyolarında yer alır; çünkü bu yapıların ilk kez görüldüğü canlılar olan balıktan evrilmiş­lerdir. Evrim, gelişimin başlarında oluşan yapıların neden doğumdan önce kaybolduğunu açıklamamızı sağlar. (Ben Maymun muyum?)
  • X kromozomunun birinde hemofili mutasyo­nu olan kadınlar bu hastalığa yakalanmaz, ama hemofili mutasyonu olan X kromozomunu miras alan oğullarına aktarır (ortalama yüzde 50 oranında). Kraliçe Victoria'nın X kromozomlarından birinde yaşanan hemofili mutas­yonu, onun kızları ve kızlarının kızları aracılığıyla Rus, İspanyol ve Avrupa'daki diğer kraliyet ailelerine aktarıl­mıştı. Örneğin, Rusya Çarı Il. Nikola'nın tek oğlu olan Çareviç Aleksis hemofiliyi Kraliçe Victoria'nın torunu olan annesi Aleksandra'dan miras almıştı. İspanyol tahtının varisi olan Prens Alfonso da bu hastalığı, yine Victoria'nın torunu olan Kraliçe Ena'dan (Kral XIII. Alfonso'nun karısı) almıştı. Siyaset tarihçileri, tahtın varislerindeki hemofili­nin iki kraliyet ailesinin düşüşünün nedenlerinden biri olduğuna inanıyor. (Ben Maymun muyum?)
  • Bize çok daha yakın olan hominidlere Hama habilis adı veriliyor; bu grup, bizim cinsimiz olan Homo ile aynı cinse mensup olarak sınıflandırılan ilk tür. Eski çağlarda yaşamış bu bireyler çok basit taş aletler yapıyordu; bunu başaran ilk hominidler olduklarından, Latincede "eli işe yatkın" yada "becerikli" anlamına gelen habilis adıyla anı­lıyorlar. Bunlann 600 cc civarındaki kafatası kapasitesi ilk hominidlerin çoğundan daha büyüktü, ama modern insanlann beyin büyüklüğünün yansı kadar bile değildi. Homa habilis 2,5 milyon yıl ila 1,5 milyon yıl önce tropikal Afrika'da yaşamıştı. Hama habilis'lerde beşeri teknolojinin en mütevazı başlangıç adımlannı görebiliriz. (Ben Maymun muyum?)
  • Evrimciler de dahil olmak üzere, bazı bilim insanları, bili min değerler ya da dünyanın anlamı ve amacıyla ilgili geçerli bir bilgiyi reddettiğini ileri sürer. Tanınmış evrimci biyolog Richard Dawkins tasarım, amaç ve değerleri açıkça reddeder: "Gözlemle diğimiz evren, ancak bir tasarım, bir amaç, iyi ya da kötü yoksa, kör, acımasız bir kayıtsızlıktan başka bir şey yoksa bekleyebile ceğimiz özellikleri gösteren bir evrendir." Bilim tarihçisi William Provine da şu iddiada bulunur: "Modern bilim doğrudan, insan toplumu için içkin etik ya da ahlaki kanunlar olmadığı, mutlak kılavuz ilkeler olmadığı anlamına gelir." Bu iddialarda örtülü devasa bir çelişki vardır. Bilimin doğal cılığa bağlılığı, onun bilimsel bilgiden değerler, anlamlar ya da amaçlar çıkarmasına izin vermiyorsa, bunların varlığını reddet mesine de izin vermez tabii ki. (Evrim)
  • Birçok insan (başta ABD'de olmak üzere, pek çok yerde) evrim kuramının tartışmalı olduğunu düşünüyor. Ömrüm boyunca evrimi açıklayan süreçleri ve kanıtları in­celemiş bir genetikçi ve evrimci olarak, bu algıyı şaşırtıcı buluyorum. İnsanlar da dahil bütün organizmaların ken­dilerinden çok farklı atalardan evrildiği düşüncesi tartış­maya yer bırakmayacak kadar açıktır. Bilimciler diğer doğ­rulanmış bilimsel kuramlardan (mesela dünyanın güneşin etrafında dönmesi, galaksilerin genişlemesi, atom kuramı ya da genetikteki biyolojik kalıtım kuramı) ne kadar emin­lerse, organizmaların evriminden de o kadar emindir. (Ben Maymun muyum?)
  • Insanın kendi eylemlerinin sonuçlarını öngörebilme beceri si, etik davranış için gerekli üç koşulun en temelidir. Ancak ve ancak tetiği çekmemin kurşunu ateşleyeceği, kurşunun da gi dip düşmanıma vurup onu öldüreceğini öngörebiliyorsam, tetiği çekme eylemi alçakça bir eylem olarak değerlendirilebilir. Bir tetiği çekmek kendi başına ahlaki bir eylem değildir; kendisine bağlı sonuçlar sayesinde ahlaki bir eylem haline gelir. (Evrim)
  • "Birçok mensubu vatanperverlik, sadakat, itaat, cesaret ve sempati ruhuna yüksek ölçüde sahip olduğundan, her zaman birbirine yardım etmeye ve ortak yarar için kendilerini feda etmeye hazır bir kabilenin diğer çoğu kabileye galebe çalacağına hiç kuşku yoktur; bu doğal seçilim olacaktır. Bütün devirlerde, dünyanın her yerinde kabileler başka kabilelerin yerini almıştır; bu başarılarının bir unsuru da ahlak olduğundan, ahlak standardı ve iyi donanımlı insanların sayısı her yerde artma ve yükselme eğilimi göstermiştir." -Charles Darwin (İlkel ve Medeni Devirlerde Entelektüel ve Ahlaki Melekelerin Gelişimi Üzerine) (Evrim)
  • Geçmişte din alimleri canlılar alemindeki kusurlar , işlev bozuklukları ve mezalim konularıyla ilgili konuşu­rken zor durumda kalıyorlardı; çünkü bunları Tann'nın tasarımının sonucu olarak açıklamaları zordu. İskoç filozof David Hume (1711-1776) problemi acımasız bir açık sözlülükle çok özlü bir şekilde ifade etmişti: "Tanrı kötü­lüklerin önüne geçmek istiyor da geçemiyor mu? O zaman aciz demektir. Elinden geliyor da, istemiyor mu? O zaman habis demektir. Hem elinden geliyor hem de istiyor mu? O halde bu kötülükler niye?" Bu noktada imdada evrim yetişir. İlahiyatçı Aubrey Moore'un 1891 'de ortaya koydu­ğu gibi, "Darvincilik ortaya çıkmış ve düşman kılığında bir dostun yapacağını yapmıştır". İlk bakışta dünyada Tanrı'ya duyulan ihtiyacı ortadan kaldırıyor gibi görünen evrim kuramı, neticede dünyadaki kusurları Tanrı'nın ta­sarımlarının başarısız sonuçları olarak açıklama gereğini inandırıcı bir biçimde ortadan kaldırmıştır. (Ben Maymun muyum?)
  • Bilimsel bilgi ve dini inancın çelişki içinde olması gerekmez. Doğru değerlendirildiklerinde, çelişki içinde olamazlar, çünkü bilginin birbiriyle örtüşmeyen alanlarıyla ilgilidirler. Ancak ve ancak meşru sınırların dışında iddialarda bulunulduğunda, bilim ve dini inanç tezat içindeymiş gibi görünür. (Evrim)
  • BEN BiR PRİMATIM. Maymunlar da primattır, ama insan­lar maymun değildir. (Ben Maymun muyum?)

Yorum Yaz