Ekrem Akurgal kimdir? Ekrem Akurgal kitapları ve sözleri
Türk Akademisyen, Arkeolog,Yazar Ekrem Akurgal hayatı araştırılıyor. Peki Ekrem Akurgal kimdir? Ekrem Akurgal aslen nerelidir? Ekrem Akurgal ne zaman, nerede doğdu? Ekrem Akurgal hayatta mı? İşte Ekrem Akurgal hayatı... Ekrem Akurgal yaşıyor mu? Ekrem Akurgal ne zaman, nerede öldü?
Tam / Gerçek Adı: Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal
Doğum Tarihi: 30 Mart 1911
Doğum Yeri: İstanbul, Türkiye
Ölüm Tarihi: 1 Kasım 2002
Ölüm Yeri: İzmir, Türkiye
Ekrem Akurgal kimdir?
Ekrem Akurgal; arkeologdur (İstanbul 1911 – 1 Kasım 2002).
1932-1940 arasında devlet bursuyla Berlin Üniversitesi’nde arkeoloji eğitimi gördü ve doktorasını verdi. 1941’de Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nde doçent, 1949’da profesör, 1957’de de ordinaryüs profesör oldu. 1958-1959 arasında aynı fakültenin dekanlığını üstlendi; 1943-1983 arasında Türk Tarih Kurumu üyesi olarak çalıştı. Avrupa ve Amerika’nın çeşitli üniversitelerinde konuk profesör olarak dersler ve konferanslar verdi. Arkeolojiyle ilgili hemen hemen tüm uluslararası kurumların üyeliklerine seçildi. Federal Almanya Büyük Liyakat Nişanı, Goethe Madalyası ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Ödülü ile onurlandırıldı. Önemli bilimsel bir yayın olan Anatolia dergisinin kurucusudur. 1948 ‘de başladığı kazı çalışmalarını günümüzde de sürdürmektedir. Bayraklı, Foça, İzmir, Sinop, Daskyleion, Çandarlı ve Eryhrai’de kazılar yaptı. Kazı buluntularıyla Anadolu kültür tarihine ışık tuttu. İzmir yakınında, eskiden körfezde bir yarımada durumunda olan Bayraklı’da yapılan kazılarda İÖ 3000-300 arasında birbirini izleyen kültür katları ortaya çıktı. Akurgal, bu yerleşmenin antik kaynaklarda adı geçen eski İzmir olduğunu ve kentin adının İÖ 18. yüzyılda Kültepe çiviyazılı metinlerde geçen Tsmurna olduğunu ileri sürer. Bayraklı’daki en eski yerleşmenin Troya II ile çağdaş olduğunu ve Anadolu halkınca kurulduğunu saptadı. Bu höyükte İÖ 1050-300 arasında, İon uygarlığının tüm aşamalarını incelemek olanağını elde etti. Çalışmalarını kazı buluntularına dayandırarak Doğu-Batı ilişkilerinin ilkçağdaki durumunu ve Anadolu’nun bu dönemdeki yerini ortaya koydu. Mezopotamya’ dan Yunanistan’a kadar geniş bir alanı araştırarak ilkçağda Doğu-Batı ilişkilerinin karşılıklı bir alış veriş olduğunu saptadı.
Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’ de İS 1200-750 arasında yaşayan uygarlığa Geç Hitit Krallıkları adını verdi ve bu tanımı arkeoloji biliminde kabul edildi. Tüm araştırmalarında bileşime varmayı amaçlayan Akurgal, sayısız yayınlarıyla Anadolu kültürünü en iyi tanıtan bir bilim adamıdır. 1985′ te emekliye ayrıldı.
Başlıca eserleri: Griechische Reliefs aus Lykien (Likya’daki Yunan Kabartmaları) 1942, Remarques stylistiques sur les reliefs de Malatya (Malatya Kabartmalarında Dikkate Değer Üsluplar) 1946, Spaethethitische Bild Kunst (Geç Hitit Resim Sanatı) 1949, Zwei Reliefs aus Sinope (Sinop’tan iki Kabartma) 1955,Die Kunst Anatoliens (Anadolu Sanatı) 1961,Orient una Okzident (Doğu ve Batı) 1966, Erythrai: An Ancient lonian City (Erythrai: Eski Bir İon Kenti) 1979, Eski İzmir I Yerleşme Katları ve Athena Tapınağı (1983).
Ekrem Akurgal Kitapları - Eserleri
- Anadolu Kültür Tarihi
- Anadolu Uygarlıkları
- Türkiye'nin Kültür Sorunları
- Hatti ve Hitit Uygarlıkları
- Ege: Batı Uygarlığının Doğduğu Yer
- Bir Arkeoloğun Anıları
- The birth of Greek art: The Mediterranean and the Near East
Ekrem Akurgal Alıntıları - Sözleri
- Bugünkü Türk ulusu, eski Anadolu’da yaşamış kavimlerle Türklerin kaynaşmasından ortaya çıkmıştır. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- Hellen mitolojisine göre ünlü kahraman Theseus, Girit Adası'ndaki Minotauros canavarını öldürmeye giderken babası Atina Kralı Aigaios'a başarı ile dönerse gemisine beyaz yelken çekeceğini söyler. Ancak Theseus, Minotauros'u öldürdükten sonra dönerken verdiği sözü unutur ve gemisi limana kara yelken ile girer. Oğlunun dönüşünü özlemle gözleyen Aigaios kara yelkenleri görünce onun öldüğünü sanarak kendini denize atar. Böylece boğulduğu denize Aigaios Pontos (Aigaios Denizi) adı verilir. Bu ad zamanla Türkçede "Ege Denizi" biçimini bulur. (Anadolu Kültür Tarihi)
- İnsanoğlu yüksek düzeye ulaştığı zaman bile duygunun tutsağı olmaktadır. (Ege: Batı Uygarlığının Doğduğu Yer)
- Eğer Garplılaşmak milletlerin benliğini yok etseydi bugün Avrupa’nın ortasında yerleşen Macaristan’ın kendine has kültürü, örfü ve âdeti ile yaşamasına imkân olur muydu? (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- Avrupa'daki Rönesans çağından yarım bin yıl önce başlayan ve birkaç yüzyıl süren bu birinci Rönesans atılımı sırasında Farabi, Biruni ve İbni Sina gibi Türk asıllı bilginler de ilk sırada yer alarak bundan tam bin yıl önce ortak İslam biliminin oluşmasına yardımcı olurken Batı ülkelerine de örnek ve kaynak olmuşlardır. Doğu ülkelerindeki bu bilimsel çabalar büyük ölçüde 13. ve 14. yüzyıllarda da süregeldi ve Anadolu'da Selçuk uygarlığını geliştirmekte olan Türkler bu çalışmalara ayak uydurmaktan geri kalmadılar. Ancak 15. yüzyıldan beri bütün Doğu dünyası dinsel tutumlu düşünürlerin etkisi altında bilimsel araştırmalardan koptular ve bugün bile düştükleri o ilkel durumdan bir daha kendilerini kurtaramadılar. Doğuyu kendine örnek alan Türkler de giderek 16. yüzyıldan sonra Atatürk dönemine değin bütün güçlerini öteki dünyaya, ölüler alemine hazırlık işlerine adamışlar, bugünkü geri kalmışlığa boyun eğmişlerdir. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- mö. 1600'lerde yaşamış hitit kralı hattuşili'nin vasiyetinden: cesedimi yıka, gerektiği gibi! beni göğsüne bastır ve göğsünde tutarak beni toprağa göm. (Anadolu Kültür Tarihi)
- Atatürk 1931 yılında Türk Tarih Kurumu’na gönderdiği bir mektupta Şarkın bir hırka-bir hurma zihniyeti ile tarih yazılamayacağına işaret etmektedir. Binaenaleyh mevzuubahis olan, Şarklı dünya görüşünün, öteki dünyaya bağlı olma ve bir lokma-bir hırka ile iktifa etme zihniyetinin ortadan kaldırılmasıdır. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- "Cesedimi yıka,gerektiği gibi! Beni toprağa bastır,ve göğsünde tutarak Beni toprağa göm." (Anadolu Kültür Tarihi)
- "Cesedimi yıka, gerektiği gibi! Beni göğsüne bastır, ve göğsünde tutarak beni toprağa göm." (Anadolu Uygarlıkları)
- Asurlular M.Ö. 8. ve 7. yüzyılda Anadolu’da Frigler’in oturduğu dönemlerde bile onu Hatti Ülkesi adı ile anmakta devam etmişlerdir.Bunun gibi Araplar ve İranlılar Anadolu’ya Roma Çağı’ndan beri “Diyar-ı Rum” demişler ve ona Selçuklu dönemi boyunca da bu adı vermeye devam etmişlerdir.Nitekim Selçuklu beyleri de Roma İmparatorluğu’nun varisleri olduklarını belirtmek için kendilerine “Sultan-ı Rum” demişlerdir.Bu geleneğe bugünkü Türkler hala uymakta ve Avrupa’daki topraklarına “Rumeli”, Anadolulu ve Kıbrıslı Hellenlere “Romalı” anlamına gelmekte olan “Rum” adını vermektedirler. (Anadolu Kültür Tarihi)
- I.Ö 470-400 Eski Çağda Kadın Hellenlerde kadın genellikle ev hanımıdır ve kültür konularında yeterince eğitilmemiştir; onun için de erkeklerin içkili ve müzikli toplantılarında yani symposionlarında sanat, yazın ve felsefe gibi alanlarda yaptıkları sohbetlerine katılamazdı. Soylu sınıfın bu tür toplantılarda eserlerinden parçalar okuyan güzel kadınlar yer alırlardı. Genç, zeki ve çekici olan bu kadınlar özünde high society (yüksek sosyetenin) ''hayat kadınlan" idiler ancak onlara nazik bir deyişle heteira, yani arkadaş denirdi. Orta sınıfın hayat kadınlarına ise pomai (tekili porne) adı verilirdi. (Ege: Batı Uygarlığının Doğduğu Yer)
- Hitit İmparatorluğu’nun kurucusu dirayetli kral I. Hattuşili, ilgi çekici vasiyetnamesi ile Hitit anlatı sanatının güzel bir örneğini vermiştir. (Anadolu Kültür Tarihi)
- Osmanlı imparatorluğunun son asırlarındaki devrede Türklük kaybolmuş hatta Türk olmak bir nevi şerefsizlik ve aşağılık manasını almıştı. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- Ancak şeyhlerin, mollaların, tarikat liderlerinin dini siyasete ve ticarete alet etmeleri durumunda ise halk toplulukları büyük ölçüde felaketlere sürüklenmişlerdir. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- Mezopotamya müziğinin günümüzdeki benzer bir tarzda, yedi basamaklı bir ses sistemine sahip olduğunu gösteriyor.Daha önce.Eski Yunanlıların; buluşu olduğuna inanılan yedili ses dizesinin.Babiller tarafından çok önceden bilindiği anlaşılmaktadır. Eski babil devrine ait bir metinde bir lirin akordu için talimat verilmetedir. I.Ö 2. binyıl sonralarına ait, Assur kazılarında bulunan bir tablet ise Akkadça bir şarkı kataloğu olup, aynı zamanda müzikal terimler de içermektedir. Çift dilli belgeler. Sümer müzik terminolojisi ile Babil terminolojisi arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir. Akkadça birçok teknik terim için sümerce logogramlar kullanılmıştır. Bunlar bu uygulamaların Eski babil öncesi evreden de daha önceleri varolduğunu düşündürür. (Ege: Batı Uygarlığının Doğduğu Yer)
- Türkler Anadolu'ya geldiklerinde orada en az kendileri sayısında yerli topluluklar buldular. Türkler yerlileri kesmediklerine ya da yurt dışına atmadıklarına göre onlara karıştılar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra Yunanistan'la yapılan mübadele ve onu takip eden kısmi göçler dışında bütün tarih boyunca Anadolu'dan dışarıya göç eden hiç bir topluluk yoktur. Tersine gelenlerin hepsi yanmada potada erimişlerdir. Öyle ise biz Hattilerin, Hititlerin, Hurri ve Urartuların, Fryglerin, Karialıların, Lykialıların ve daha Anadolu'da yaşamış bütün milletlerin çocuklarıyız. (Anadolu Uygarlıkları)
- İlerlemek istiyorsak, hele Atatürk’ün öngördüğü muasır, yani “çağdaş” uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak istiyorsak, tekdüze kuruluşlardan vazgeçmek, rekabeti, ticaret hayatında olduğu gibi yarışmayı sağlayacak dinamik bir yöntem içinde çalışmanın yollarını bulmak zorundayız. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- Binaenaleyh Garplılaşma hareketinde ortalama yol yoktur. (Türkiye'nin Kültür Sorunları)
- Babil’i yıkarak Hammurabi sülalesine son verdi.İmparatorluğun Yakındoğu’ya(Mezopotamya’ya) ve deniz kıyısına ulaşma politikasını saptadı. (Anadolu Kültür Tarihi)
- " Cesedimi yıka, gerektiği gibi! Beni göğsüne bastır ve Göğsünde tutarak Beni toprağa göm." (Hattuşili'nin vasiyetinden) (Anadolu Kültür Tarihi)