Catharine A. MacKinnon kimdir? Catharine A. MacKinnon kitapları ve sözleri
Hukukçu, öğretim üyesi, yazar ve aktivist, Catharine A. MacKinnon hayatı araştırılıyor. Peki Catharine A. MacKinnon kimdir? Catharine A. MacKinnon aslen nerelidir? Catharine A. MacKinnon ne zaman, nerede doğdu? Catharine A. MacKinnon hayatta mı? İşte Catharine A. MacKinnon hayatı...

Doğum Tarihi: 1946
Doğum Yeri:
Catharine A. MacKinnon kimdir?
ABD'li feminist hukukçu, öğretim üyesi, yazar ve aktivist, 1946'da Minneapolis'te doğdu. Smith College ve Yale Hukuk Okulu'nda öğrenim gördü. 1987'de Yale Üniversitesi'nden siyaset bilimi dalında doktora derecesi aldı. 1990'dan beri Michigan Üniversitesi Hukuk Okulu'nda hukuk profesörü, 1997'den beri de Chicago Üniversitesi Hukuk Okulu'nda konuk öğretim üyesidir. Yale, Harvard, Stanford, Minnesota, UCLA, Osgoode Hall (Toronto) ve Basel (İsviçre) üniversitelerinde de ders vermiştir.
MacKinnon 1970'lerden itibaren bir cinsel ayrımcılık biçimi olarak cinsel tacize karşı yasal mücadeleye öncülük etti. 1983'ten başlayarak Andrea Dworkin'le birlikte pornografinin bir insan hakları ihlali olduğu yolundaki tezini yasalaştırmak için çalıştı. Cinsel tacizi cinsel ayrımcılık olarak kabul eden kuramı 1986 yılında ABD Yüksek Mahkemesi'nce benimsendi. MacKinnon gerek ABD'de gerek uluslararası düzeyde kadınların insan haklarıyla ilgili davaların açılmasına, yasa ve politika geliştirme çalışmalarına etkin biçimde katıldı. Sırpların cinsel katliamlarında yaşamını yitiren Hırvat ve Bosnalı Müslüman kadınlar için açtığı tazminat davasında, mahkeme tecavüzün bir soykırım suçu olduğu kararına vardı.
MacKinnon onlarca makalenin yanı sıra Sexual Harassment of Working Women: A Case of Sex Discrimination (Thomas I. Emerson'la birlikte; 1979), Feminism Unmodified: Discourses on Life and Law (1987), Pornography and Civil Rights: A New Day for Women's Equality (Andrea Dworkin'le birlikte; 1988), Only Words (1993), In Harm's Way: The Pornography Civil Rights Hearings (Andrea Dworkin'le birlikte; 1997) ve Sex Equality (2001) adlı kitapların yazarıdır. MacKinnon, tüm dünyada kadınların eşit haklar mücadelesini desteklemeyi amaçlayan Lawyers' Alliance for Women (LAW) Project of Equality Now girişiminin yöneticilerindendir.
Catharine A. MacKinnon Kitapları - Eserleri
- Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru
Catharine A. MacKinnon Alıntıları - Sözleri
- Anayasal eşitlik güvencesi, yapısal olarak, ancak devlet müdahalesiyle harekete geçirilebilir. Ama hiçbir yasa erkeklere kadınlara tecavüz etme hakkını vermemiştir. Buna gerek de yoktur, çünkü tecavüzle ilgili hiçbir yasa hiçbir zaman erkeklerin kadınları cinsel olarak elde etme koşullarını ciddi olarak zorlaştırmaya kalkmamıştır. Henüz hiçbir yönetim pornografi işine girmiş değildir. Ama müstehcenlik yasalarına rağmen, isteyen hiçbir erkek pornografiye ulaşmakta zaten ciddi bir sorunla karşılaşmadığı için buna gerek de olmamaktadır. Hiçbir yasa babalara kızlarını cinsel olarak istismar etme hakkını vermez. Ama bu da gerekli değildir, çünkü hiçbir devlet hiçbir zaman babaların sistematik biçimde sahip olma ve cinsel birleşme haklarını kısıtlamamıştır. Hiçbir yasa erkeklere karılarını dövme hakkı tanımaz. Ama onları önleyecek hiçbir şey olmadığı için buna gerek de kalmaz. Hiçbir yasa kadınları susturmaz. Buna gerek duyulmaz, çünkü kadınlar zaten toplumsal olarak cinsel istismarla, işitilmemekle, inanılmamakla, yoksullukla, cehaletle, en önemli sarsıntılarının ağza alınmayacak kelimelerle ifade edilebildiği bir lisanla susturulmuştur; eğer bir ses bulacak olsalar, o da hayatta hiçbir iz bıraktırmamayı görev edinmiş bir yayın endüstrisi tarafından susturulur. Hiçbir yasa kadınların özel yaşamını onlardan almaz. Çoğu kadının elinden alınabilecek özel bir yaşamı yoktur, ve hiçbir yasa da onlara zaten sahip olmadıkları bir şeyi vermeyecektir. Hiçbir yasa kadınların erkekle toplumsal eşitsizliğinin sonsuza kadar süreceği güvencesini vermez. Bu gereksizdir, çünkü eşitliğin olmadığı bir toplumda, cinsiyet eşitliğini güvence altına alan bir yasa, bireyin hukuki bakımdan eşit olabilmesi için önce toplumsal olarak eşit kalmasını öngörür. Hukukun zorla kabul ettirdiği iktidar -biçim ve özde- toplumda erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarına tekabül ettiği ve onu yansıttığı sürece, hukuk nesneldir, ilkeliymiş izlenimi verir, tıpkı hayattaki gibi işler. Toplumda erkekler hukuka gerek duymadan kadınlara fiilen egemen olduğu sürece, anayasal açıdan bununla ilgili hiçbir şey yapılamaz. (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- Engels’e göre cinsiyet, üretim araçlarıyla olan ilişkileri değil, emeği böler. Kadının, erkeğin "kölesi" olduğuna ("onu sıradan bir fahişeden ayıran, bedenini ücretli bir işçi gibi parça başı değil, köle gibi bir defada satmasıdır") ve erkeğin aile içinde "burjuvayı, kadının ise proletaryayı temsil ettiği"ne 35 ilişkin söyledikleri çok sevilen gösterişli alıntılar olmakla birlikte esas olarak mecazi anlamda kullanılmıştır. Kadınların bir sınıf olduğunu ileri sürmek, kapitalizmin (ekonomik anlamda) sınıflı bir toplum değil, ataerkil aile yapısının uygun düştüğü ataerkil bir toplum biçimi olduğunu gösterir. Sınıf ilişkilerini toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerine kurmak, tarihin temel itici gücünü cinsiyetler arası bir mücadele ya da diyalektik haline getirmek demektir. Bu bir argümandir, fakat Engels'e ait değildir.36 (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- Toplumsal olarak dişilik kadınlık anlamına gelir. Dişilik erkekler için çekici olmak, yani erkeği cinsel yönden cezbedebilmek, eril ölçülere göre cinsel açıdan kullanılabilir olmak demektir. Kadını böyle tanımlayan şey, erkeği tahrik eden şeydir. Erkeğin tahrik olması için kadın olmak yeterlidir. İffetli kızlar, bakireler, indirilmeleri gereken o kaidelerin üzerindeyken "çekici"dirler; kötü kızlar, fahişeler "kışkırtıcı"dır, onun için karşılaştıkları davranışları hak ederler. Toplumsal cinsiyet ayrımı kadınların kendilerini erkekler için, özellikle de erkeklerin cinsel kullanımı için var olan cinsel varlıklar olarak tanımlamaya alıştırıldıkları bir süreçtir. Bu süreçte kadın kendi cinselliğinin erkek gözündeki tasavvurunu kendi kadın kimliği olarak içselleştirir (kendine mal eder) ve böylece onu dünyanın bir gerçeği haline getirir. (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- "Hayır" eğer "evet" olarak anlaşılabiliyorsa, "evet" demek ne kadar özgür olabilir? (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- Kadınların bakış açısıyla devlet nedir? (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- Liberalizmin doğru düşünceden ne anladığı onun idealizmiyle karmaşık bir bağlantı içindedir ve bu bir ahlakçılıktır: Doğruluk, davranışları kendi içlerinde soyut bir şekilde doğru veya yanlış olarak saptanmış olan kurallara uydurmak anlamına gelir.25 (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- "Tecavüz, bazı yönlerden cinsiyetçiliğin bir uzantısı, yani kadına bir nesne gibi davranmanın uzantısıdır... Stinky [tecavüz eden kişi] bana yalnızca bir adım öndeymiş gibi gelmişti. Beni sokaklarda takip eden adamlardan bir adım önde. Bu adamlar bana sokakta yürümeye devam edip onları umursamazsam annemin ölebileceğini söylüyorlardı ısrarla. Onlara karşılık vermezsem kızmaları gerekecekti ve düşmanca falan davranmaya başlayacaklardı. Ben sanki sokaklarda bir..., sanki bütün benliğimi, sokaklardaki erkekleri memnun etmeye adamışım gibi. Fakat Stinky bunu sadece bir adım daha ileri götürmüşe benziyordu... Sanki bir uzantıydı, çok alışılmış biriydi. Öyle sıradan gibiydi, öyle tanıdık geliyordu ki, belki de beni en çok korkutan bütün diğer erkeklere ne kadar benzediğiydi. Hiçbiri Mars'tan gelmiyor, arkadaşlar." (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- Örneğin bir kadın, metroda kendisine bakmış olan bir adamdan bahseder. Kadın kendini nasıl hissetmiştir? Neden o kadar aşağılanmış hissetmektedir kendini? Neden canı sıkkındır? Erkek niçin onun bedeninden nefret etmesine yol açmıştır? Bu duygunun ne kadarı erkeklerin onu cinsel olarak kullanmasıyla ilgili öğrenilmiş güvensizliğinden kaynaklanmaktadır? Bu onun yaşamının diğer alanlarını da etkiliyor mu? Öteki kadınlar da aynı şeyi hisseder mi? Bu, erkeğe ne türden bir güç sağlamaktadır? Bütün erkekler böyle bir güce sahip midir? Yeri gelince bu güçten yararlanırlar mı? O sırada kadın bir şey yapabilir miydi? Kadınlar cinsel egemenliğin tüm yapısının, sessizce ifade edilen emir-komuta ilişkilerinin geçerken atılan bir bakışta mevcut olabileceğini öğrenmiştir. (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- İşleri daha da karıştırmak pahasına, belki de kadınların cinselliğinin, Siyah kültürün Siyahlara ait olması gibi, yine kadınlara ait olduğunu düşünmek gerekir. Bu hem öyledir, hem de değil. Kurulan parallelik ayrımcılık yüzünden tamamen doğru olamaz. Çünkü Siyah kültür, erkeklerle mahrem bir şekilde tek vücut olmaya zorlanan kadından daha özel koşullarda gelişmiştir. Buna rağmen her ikisi de bir güç, coşku ve kendini ifade deneyimi ve onurlu bir mücadele örneği olarak yaşanabilir. Her ikisi de bir yakıştırmanın, kısıtlamanın ve daha az bir şey olarak tanımlanmanın damgasını taşır. Bu damganın nedeni doğuştan sahip oldukları bir değer ya da içerik değil, biçimlerinin, niteliklerinin, yükümlülüklerinin ve başlı başına varlıklarının güçsüzlüğe karşı bir tepki olmasıdır. Böyle yaşamaları başka bir seçenekleri olmadığı içindir. Toplumsal sömürü ve dışlanma koşulları tarafından yaratılmışlardır. Yaşamı sürdürecek, hatta değiştirecek bir stratejinin parçası olabilirler. Fakat içinde bulundukları durumda dünyanın tamamı değildirler. Oysa insan dünyanın tamamıyla ilgilidir. Dişi cinselliği kadının etkin ve özerk oluşunun ifadesi olarak, sanki cinsiyetçilik yokmuş gibi yorumlamak, Siyah kültürü, ırkçılık hiç yokmuşçasına yorumlamak gibi, her zaman yakıştırma, garip ve aşağılayıcı bir tutum olur. Sanki Siyah kültür özgürce ve kendiliğinden, Güney Amerika'nın fundalıklarından ve gettolarından, Amerikan çoğulculuğuna renk katmak için fırlayıvermiş gibi. (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)
- Pornografide cinsel olan, toplumsal hayatta eşit olmayandır. Pornografinin toplumsal cinsiyeti cinselleştirmesi ve cinselliğe cinsiyet ayrımını getirmesi, somut bir toplumsal süreç yarattığı anlamına gelir. Bu süreçte toplumsal cinsiyet ve cinsellik birbirinin fonksiyonu haline, erkeği egemenlikle ve dişiyi bastırılmışlıkla bir tutan aynı toplumsal denklemin iki farklı biçimi haline gelmiştir. Bunu kimlik olarak hissetmek, bu rolün gereklerini yerine getirmek, benlik olarak yaşatıp sunmak toplumsal cinsiyetin nüfuz alanına girer. Bundan erotik haz almak, ne zaman cinsel tahrik uyandıracağına önem vermek ise cinselliğin nüfuz alanıdır. Eşitsizlik, pornografi aracılığıyla cinselleştirilendir; pornografide eşitsizlik cinsel olan yandır. Pornografi ne kadar eşitsizlik sergiliyorsa o kadar cinseldir. Pornografide kadınlara uygulanan şiddet toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin ifadesidir. (Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru)