dedas
Turkcella

Boris Pasternak kimdir? Boris Pasternak kitapları ve sözleri

Nobel Ödüllü Rus Şair, Yazar Boris Pasternak hayatı araştırılıyor. Peki Boris Pasternak kimdir? Boris Pasternak aslen nerelidir? Boris Pasternak ne zaman, nerede doğdu? Boris Pasternak hayatta mı? İşte Boris Pasternak hayatı... Boris Pasternak yaşıyor mu? Boris Pasternak ne zaman, nerede öldü?

  • 01.06.2022 13:00
Boris Pasternak kimdir? Boris Pasternak kitapları ve sözleri
Nobel Ödüllü Rus Şair, Yazar Boris Pasternak edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Boris Pasternak hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Boris Pasternak hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Boris Pasternak hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Boris Leonidoviç Pasternak

Doğum Tarihi: 10 Şubat 1890

Doğum Yeri: Moskova, Rus İmparatorluğu

Ölüm Tarihi: 30 Mayıs 1960

Ölüm Yeri: Peredelkino, Sovyetler Birliği

Boris Pasternak kimdir?

Boris Leonidoviç Pasternak (18 Şubat, 1890 - 30 Mayıs, 1960), Rus şair, yazar, 1958 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi.

Moskova'lı sanatçı bir aileden geliyordu. Ünlü bir ressamın oğludur. Bir süre müzik eğitimi gördü. 1909'da müzik eğitimini yarım bırakarak Moskova Üniversitesi'nde felsefe okumaya başladı. 1912'de Almanya'ya giderek Marburg Üniversitesi'nde bir süre felsefe derslerini izledi. İtalya üzerinden Moskova'ya döndü ve Moskova Üniversitesi'ndeki öğrenimini tamamladı.

Yapıtlarında doğa tutkusunu doğaya ilişkin imgelerle dile getirmiş, insan ve toplum sorunlarını kaynaşmış bir bütünlük içinde yansıtmıştır. İlk şiirlerinde sembolizm ve fütürizm akımının etkileri görülmüştür. Pasternak bireysel yaratıcılığın toplumsal eyleme boyun eğmek zorunda kaldığı bir dönemde yetişmiş, şiirinde bireysel ve toplumsal yaşantıları organik bir bütünlüğe kavuşturmuş, toplumsal sarsıntıları kendi benliğinde derinliğine yaşayarak çağının trajik gerçekliğini dile getirmiştir. Şiire yeni söyleyiş özellikleri kazandırmış. Özellikle aşk ve tabiat temaları üzerinde durmuşdur.

İmge ve sözdizimi açısından Rus şiirine getirdiği yeniliklerle geleneksel Rus şiirinin yalın biçimlerini uzlaştırmıştır. Çağımızın en büyük şairlerinden biri sayılmaktadır.

1958 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı ama ödülü Stokholm'da kabul ederse SSCB vatandaşlığından atılacağı korkusuyla geri çevirdi. Peredelkino'da öldü.

Boris Pasternak Kitapları - Eserleri

  • Doktor Jivago
  • İnsanlar ve Haller
  • Erken Trenlerde
  • Bir Hikâye
  • O Günler
  • Kızkardeşim Hayat ve Doktor Jivago Şiirleri
  • İkinci Doğuş
  • Son Yaz
  • Sonsuzluk Benimle Var
  • Jenya Luvers
  • Son Yaz - Jenya Luvers

Boris Pasternak Alıntıları - Sözleri

  • Düş kırıklığı mı? Dünyada kuğusal bir Requemle mi ayrılacaktık, sanıyordun? (İkinci Doğuş)
  • .....son yaz;hayatın bireyleri hâlâ esirger göründüğü ,sevmenin nefret etmekten daha kolay,daha doğal olduğu o son yaz ;insanlar oradan oraya demek böyle dolanmışlardı. (Son Yaz)
  • Duygularını dinlenmeye almış, kendini günlerin ve saatlerin akışına bırakmıştı. (İnsanlar ve Haller)
  • Otlar arasında gözlüklerini yitirmiş avlu, Orada kitabını okuyor gölge. (Kızkardeşim Hayat ve Doktor Jivago Şiirleri)
  • Hava boğucuydu. Sereja bir gramer kitabının yardımıyla, ihmal ettiği zayıf İngilizcesini ilerletmeye çalışıyordu. Yemek vakti gelince, Sereja ve Harry yukarı katta, dans salonuna çıkarlar ve Bayan Fresteln’i beklerken eğlenceye dalarlardı. Sonra, Bayan Fresteln’in ardı sıra yemek odasına giderlerdi. Bayan Arild, dans salonuna çoğunlukla Bayan Fresteln’den beş, on dakika önce gelirdi; Sereja da Danimarkalı kadınla ev sahibesi hanım görünene kadar yüksek sesle konuşur, sonra ondan, yüzünden okunan bir üzüntüyle ayrılırdı. Böylece, üç kişilik alay, başta Bayan Fresteln olduğu hâlde yemek odasına doğru ilerler, onlar kapıya yaklaştıkça da hanımefendinin can yoldaşı uzaklaşırdı. Böylelikle de Sereja ile Bayan Arild’in yolları ayrılmış olurdu. Sereja’nın esas yemek odasına -servis odası-, pişmiş tavukların sofraya getirilmesi üzere parçalandığı, dondurmaların hazırlandığı bitişik odaya da -yemek odası- demekteki ısrarlı inadını Bayan Fresteln bir süredir ister istemez hoş görmekteydi. Zaten Sereja’nın acayipliklerine alışmış, ondan hep böyle şeyler bekler hâle gelmişti, zira onun şakalarını her zaman anlayamamasına rağmen, Sereja’ya herkesten başka, acayip yaratılışlı biri gözüyle bakıyordu. Bayan Fresteln özel öğretmene güvenmiş, hayal kırıklığına da uğramamıştı. Sereja da, şimdi bile Bayan Fresteln’e kin beslemiyordu; onun hiç kimseye kin beslediği yoktu ya. O ancak, kişiliğinde kendi zıddını gördüğü, yani, hayat üzerinde, her şeyi küçümseyişiyle insanı kışkırtacak kadar kolay zafer kazanmış, hayatın en güç, en değerli öğelerinden kaçınmış kimselerden nefret ederdi. Ne var ki, bu olanağı kendi kişiliklerinde ortaya koyabilen insanlara da pek az rastlanıyordu. Yemekten sonra, yukarı kattan aşağıya, kırık dökük armoniler sızdı. Bu armoniler, bir garsonun gösterebileceği sakarlıktan daha ani ve daha dikkat çekici, beklenmedik patlamalarla yukarıdan dalga dalga dökülüp dağılıyordu. Bu gümbürtülü çavlanın her dökülüp, kesilişi arasında da, boyları kilometreleri bulan halılardan bir sessizlik uzanıyordu. Bayan Arild, üst katta, sımsıkı kapalı, çifter çifter kapitone kapıların ardında, kuyruklu piyanoda Schuman ve Chopin’den parçalar çalıyordu. Böyle anlarda insan elinde olmaksızın, pencereden dışarı bakmak için her zamankinden daha güçlü bir istek duyardı. Ne var ki, dışarda gözle görülür hiçbir değişiklik yoktu: Gök, nemli ve sıcak bir sütun gibi dikilen yağmursuzluk esası üzerinde kımıldamadan duruyor ve bu göğün altında, altmış kilometrelik bir çevre içinde, tozdan meydana gelmiş bir ölü deniz, beş ana istasyonun bulunduğu semtteki arabacılar tarafından, bir kutsal ateş gibi hiç aralık verilmeksizin dört bir yandan besleniyor, şehrin büyük surları ardından kalan tuğla çölünün ortasından yükselen duman da buna yardım ediyordu. Her şey altüst olmuştu. Frestelnler şehirde oturmaya devam ediyorlardı, Bayan Arild’in evde kalışı da uzamıştı. Ama tam onların hareketlerini geciktirmelerine herkes hayret etmeye başladığı sırada kader, birdenbire her şeye haklı bir görünüş kazandırdı. Harry kızamığa yakalanıp yatağa düşünce, yazlığa taşınma işi, çocuğun iyileşmesine kadar geri bırakıldı. Toz toprak getiren fırtınalar dinmedi, yağmur yağacağına dair bir işaret belirmedi ve herkes buna alıştı. Hatta durum öyle bir hal almaya başladı ki, görünüşe göre hepsi de art arda haftalarca hep o insanı tembelleştiren, hamlaştıran aynı günü -zamanında kulağından tutulup karakola teslim edilmemiş olan günü- yaşıyor gibiydiler. Böylece, karakola verilmeyen gün gittikçe gücünü arttırdı ve herkese kafa tutmaya başladı. Artık sokaktaki köpekler bile öğrenmişlerdi bunu. Hâlâ bir parça değişikliğin hafif bir soluk gibi estiği gecelerde ise, tanıklar huzurunda takvimin kurumuş yapraklarını mühürleyip kapatan oluyordu. (Son Yaz)
  • Şah. Ben uykusuzlukla karşı karşıya oynuyorum. (Erken Trenlerde)
  • Her yazardan bir özellik alınsa, sözgelimi Lermontov’un çoşkusu, Tutçev’in çokboyutluluğu, Çehov’un şiirselliği, Gogol’ün sersemletme yeteneği, Dostoyevski’nin hayalgücünün şiddeti alınacak olursa - Tolstoy’u tek bir özelliğiyle sınırlamak için ne söylenebilir? (İnsanlar ve Haller)
  • "Kadının varlığını kabullenmeniz için mutlaka onun kötü bazı sırları olduğuna inanmanız gerekiyor. Kadının meşru bir ortamda kaynayan su gibi renksiz bir şey olduğunu düşünüyorsunuz sanki. Ama eğer kadın, perdenin arkasından bir yerden düzene ters giden bir gölge gibi ortaya çıkarsa durum değişiyor, o zaman bu gölgeyle ilgili hiçbir tartışmaya girilmiyor ve ona paha biçilemiyor." (Bir Hikâye)
  • Koruluklar nasıl dökerse yapraklarını, Tıpkı öyle giysilerini döküyorsun sen de, Düştüğün zaman kucaklayışa İpek püsküllü sabahlığının içinden. (Kızkardeşim Hayat ve Doktor Jivago Şiirleri)
  • Bütünüyle ermek istiyorum En esasa kadar Çalışmada, yol arayışlarında Yüreğin karmaşasında (İkinci Doğuş)
  • "Bir sandalyeyle geldin odama .. "Bir raftan indirdin hayatımı .. .. ve tozlarını üfledin." (O Günler)
  • Yaşamda kaybetmek kazanmaktan daha gereklidir. Tohum, eğer ölmezse, filiz veremez. Yorulmadan yaşamak, ileri bakmak ve bellekle birlikte unutmayı sağlayan canlılarla beslenmek gerekir. (İnsanlar ve Haller)
  • Her şey ıssızdı, ama ben yine Duyuyordum uykuda çığlığı (Erken Trenlerde)
  • “İnsanın aşağılanması ne büyük, ne izi silinemez bir şeymiş ki birey daha başına gelmemiş bir şeyi geçmişte yaşadıklarıyla bir tutuyor ve bir zamanlar incitildiği ya da darbe aldığı toprağa hiçbir yönden benzemeyen bir yere ihtiyaç duyuyor!” (Bir Hikâye)
  • Ah utanç, ağırlıksın bana! Ah bulunç, bu erken Kopuşta o kadar düş, hala direşken! Ben, insan, ne zaman boş dermesi olsam (İkinci Doğuş)
  • Günbatımı odayı ve elimdeki kitabı aydınlatırdı. Akşamleyin iki manzara olurdu orada. Biri hafif gül rengiyle kitabın sayfalarında dururdu. Öbürü de sayfanın içeriğinde ve üzerine basılmış şiirlerin ruhunda olurdu. (İnsanlar ve Haller)
  • Boşa geçmiş yıllar, hoşça kalın! Vedalaşalım, ey aşağılamanın Uçurumuna meydan okuyan kadın! Ben, alanıyım senin savaşının. (Sonsuzluk Benimle Var)
  • Ve bitmeyen yalnızlığımla dolu Kalbimde benim ve doğada her şey (İkinci Doğuş)
  • Acısını içerim nergisin, güz göğünün, İhanetlerin orda tutuşan akışını, Acısını akşamın, gecenin, bir gürûhun, Hıçkıran bir dörtlüğün o kaba acısını. (Sonsuzluk Benimle Var)
  • yeni bisiklete binmiş bir çocuk gibi... (Erken Trenlerde)

Yorum Yaz