Dostluk, hoşgörü ve barış kenti MARDİN
''Biz Mardinliyiz. Her gelene bir MERHABAMIZ, her gidene bir EYVALLAHIMIZ vardır.''
Mardin’de erken doğuyor güneş. Alçak tepelerden yayılıyor tüm kente. Güneşin yükseklik korkusu yok. Yüksek tepeler de yok zaten. Onun için alçak tepeleri tercih ediyor oldum olası. Sabahın ilk ışıklarıyla tevazu yayılıyor kente. Tevazu, bakır ustasının ocağında nar gibi kızarıp, geçiyor insanların bedenine. Yolda kime rastlarsanız rastlayın; tanısın tanımasın, gülen bir çift gözden iyilik, güzellik, mutluluk akıyor. Hoşgörü sokaklarda dağılıyor; açık olan her kapıdan, her pencereden giriyor evlere. Esnaf, bir dost bekliyor ikramda bulunmak için. Sabahın hayrolsun kardeşim. Hayırlı işler. Güzel temenniler sıralanıyor her dilden, her dinden. Herkes kendi dinini yaşıyor özgürce. Kimse kimseyi zorlamıyor; dinini /inancını, düşüncelerini yargılamıyor. Geçiniyorlar kardeşçe…Bütün semavi dinlerin hedefi; insanları iyiye, doğruya, güzele götürmek değil mi? İşte bu ana yolu bulmuş Mardinliler. Bu yolda kolkola girip, dinlerin kardeşliğiyle mutlu olmasını bilmişler.
Dar sokaklar yaklaştırıyor insanları birbirine. Sadece insanları mı, temizlik işçisi merkepler de çıkıyor karşınıza bazen. Sırtında çöpler, insanlarla dayanışma içindeler. Onlar, o güzel gözlüler…
Mardin’de sihirlidir ustaların elleri. Telkâri ustaları, bakır ustaları, taş ustaları. Onlarca medeniyet yaşanmış kentte, her gelen, bir hünerini miras bırakmış Mardin’e. Hepsinden öte dostluğunu bırakmış, insanlığı öğretmiş torunlarına. Rahmetlik babam, “Mektep medrese insanların cehaletini alır, eşekliği baki kalır (!)” derdi. Burada baki kalan insanlık olmuş, ne güzel…
Müslümanı, Hristiyanı / Süryanisi / Ezidisi aynı sofraya diz çökmüş. Ayrı dinden insanlar, birbirlerinin kutsal günlerini kutlamaktan çekinmemiş. Avrupa’da, hani o büyük büyük isimlerle anılan uluslararası kuruluşlar var ya. Kendilerince dünyaya şekil verip, insanları yönetmeye kalkanlar. Kendilerini tanrı sanıp insanlığın kaderiyle oynayanlar. Gelsinler Mardin’den feyz alsınlar. Mardinlilerin onlara anlatacak çok şeyleri var…
Mardinli gençler sanata yöneliyor
Mardin gençleri kabuğunu kırmaya çalışıyor. Tiyatroya, müziğe, sanatın her dalına yönelmiş, “Durun! Bizsiz olmaz” diyorlar. Müzik, zaten içlerine çöreklenmiş yay gibi. Harekete geçmek için bir dokun yeter. Genç kızlar mutfakta yemek yaparken mırıldanıyor... Hani bazen bir sızı yayılır ya insanın içine. Öyle yayılıyor sessizce. Artık tutamıyor içinde. Dudaklarından dökülüyor nağmeler. Dudaklarını yakıyor sözler. “Ben Mardinliyim” diye başlıyor.
Ben de severim
Hem de ölürcesine
Güvercinim takla atar penceremde,
Akşam yeliyle gelir sevda.
Yüreğimde düğümlenir duygular.
Yağız bir delikanlı çıkagelir düşlerime.
Yüzündeki sert çizgilere bakmayın
Tiril tiril titrer kalbi.
Çakmak çakmak gözleriyle eritir
Bakırı, hatta demiri…
Oya oya işler kirpikler,
Sahanda şahmeran olur,
Gül olur, lale olur, papatya olur…
Sabah olmasın, güneş doğmasın isterim.
Benim güneşim geceleri doğar düşlerimde
Ben sevdamı düşlerimde yaşarım
Ben geceleri severim…
Ahh… Ne yazık ki Mardin’de artık sabah oluyor. Ayın hilali, çok da seviyor bu hâli ama ne yaparsın artık sabah. “Biz Mardinliyiz. Her gelene bir merhabamız, her gidene bir eyvallahımız vardır” diyor dostlarımız.
Eyvallah Mardin, sana da eyvallah Mardinli kardeşim. İnanın sizi de kentinizi de çok sevdim…
GÖZLEM