Ahmet Ayhan Çitil kimdir? Ahmet Ayhan Çitil kitapları ve sözleri
Yazar Ahmet Ayhan Çitil hayatı araştırılıyor. Peki Ahmet Ayhan Çitil kimdir? Ahmet Ayhan Çitil aslen nerelidir? Ahmet Ayhan Çitil ne zaman, nerede doğdu? Ahmet Ayhan Çitil hayatta mı? İşte Ahmet Ayhan Çitil hayatı...
![Ahmet Ayhan Çitil kimdir? Ahmet Ayhan Çitil kitapları ve sözleri](https://www.mardinlife.com/uploads/2023/01/10/ahmet-ayhan-citil-kimdir-ahmet-ayhan-citil-kitaplari-ve-sozleri-374880.jpg)
Doğum Tarihi: 1968
Doğum Yeri:
Ahmet Ayhan Çitil kimdir?
1968 doğumlu olan çitil 1991 yılında boğaziçi üniversitesi’nde endüstri mühendisliği ve iktisat bölümlerinde çift anadal programını tamamladı. 1994 yılında yine aynı üniversiteden an introduction to the ontological foundations of gödel’s incompleteness theorems (gödel’in tamamlanamazlık teoremlerinin ontolojisine bir giriş) başlıklı teziyle felsefe yüksek lisans derecesi ve 2000 yılında the theory of object in kant’s transcendental thought and some consequences of a deepening of this theory (kant’ın transandantal düşüncesinden nesne kuramı ve bu kuramın derinleştirilmesinin yol açtığı bazı sonuçlar) başlıklı teziyle felsefe doktora derecesi aldı. i.t.ü ve kocaeli üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. yayımlanmış makale, bildiri ve çevirileri bulunmaktadır.
Ahmet Ayhan Çitil Kitapları - Eserleri
- Matematik ve Metafizik
- Kant Okumaları Birinci Kritik
- Çağdaş Felsefe 1
Ahmet Ayhan Çitil Alıntıları - Sözleri
- Batıyı nasıl algılıyoruz? Kimse kimsenin yaşam biçimine karışmıyor. Bunun özü Kantçı ahlâktır. Niçin? "Bu tip davranmak ahlâksızlıktır" diyemiyorsun ve öznel olması dezavantaj değil; tam tersine bir anavtaj. Çünkü bilginin konusu dışında kalmalı. Bilginin konusu hâline getirirsek asıl o zaman insanlara çok büyük zulmetmeye başlıyoruz. Sanki birileri biliyor ve "Şunu yap, bunu yap" diye karışıyor. "Yaptığım şey ne zaman ahlâk yasasından kaynaklanıyor?" meselesini teorik zeminde bir karara bağlayamıyorum. Ama bu, ahlâk ve evrensel ahlâk sınırları yok demek değil. Öznel olması, evrensel olmasına engel olmuyor. Kant'ın çok önemli bir vurgusu bu ve aynı şey estetik için de geçerli. Estetiğin deneyimi de öznel fakat güzelin deneyimi evrensel. Kalkıp "bu ahlâklı, bu ahlâksız" demenin nesnel bir zemini yok. Herkes kendi maksimleri içerisinde kendi kararını kendisi veriyor. O amaçlar krallığının bir Tanrı'sının olması gerektiği fikri de buradan çıkıyor. Çünkü ancak bir Tanrı bunu gerçekten bilebilir ve gerçekten ahlâki olanın ne olduğunu ancak o takdir edebilir. Böyle bir fikre de ihtiyacımız var. Ama bu, "Tanrı vardır" anlamına gelmiyor. Bu tarz bir perspektifin olması gerektiğini düşünüyoruz sadece. (Kant Okumaları Birinci Kritik)
- Temsillerin ham hallerini hayal bile edemem. (Kant Okumaları Birinci Kritik)
- Descartes gibi felsefecilerin şüphe yöntemini uygulayarak başarmaya çalıştıkları, bilimsel araştırmalara tam bir kesinlikle başlamaktır. Oysa Peirce’a göre, böylesi bir tam kesinliğe zaten ihtiyacımız bulunmamaktadır. Yapmamız gereken, sahip olduğumuz inançlarla işe başlamak ve gerçek şüpheleri gidermek üzere yola koyulmaktır. Zaman içerisinde inançlarımızı iyileştirmek ve gerçek şüphelerden arındırmaya çalışmaktır. inançlarımız bizim için iş gördükleri sürece onları sorgulamak için de bir sebebimiz yok demektir. Bu nokta, Peirce’in düşünsel konumunun neden “pratik” sıfatını taşıdığını göstermek bakımından önemlidir. (Çağdaş Felsefe 1)
- Kant'ın asıl derdi nedensellik. (Kant Okumaları Birinci Kritik)
- Moore’un mücadele ettiği ve karşı çıktığı felsefe geleneıi, söz konusu sağduyuya dayalı önermeleri sorgulayan bir tür idealist felsefedir. Moore’un, Cambridge’te öğrenim gördüğü dönemde hakîm olan felsefe anlayışı budur. En azından Moore’un bu felsefe geleneğini anlayış biçimi böyledir. Felsefe, bu tür önermeleri sorgulayarak işe başlamamalıdır. Felsefe, söz konusu önermeleri nasıl olup da bildiğimizi açıklamalıdır. Bunu yapabilmenin ilk aşaması ise bu tür önermeleri bildiğimizi iddia ettiğimizde, bildiğimizin aslında ne olduğunu ortaya koymaktır. (Çağdaş Felsefe 1)
- “Transandantal düşünce, bir kavrama ve bilme yetisi olarak düşünülen aklın sınırlarını, saf aklı eleştiriye tabi tutmak suretiyle çizmeye çalışır. Nesne kuramı açısından ele alındığında bu eleştirinin amacı, esas olarak saf aklın kavrayabileceği ve bilebileceği a priori nesnelerin belirlenmesidir. Kant, Birinci Kritik’te, deneyimden hareketle, saf akla ait a priori unsurların metafiziksel ve transandantal yönden teşhirini yaparak matematiğin a priori nesnelerinin nasıl mümkün olduğunu ve fiziğin nesnesinin a priori bir zemine nasıl sahip bulunduğunu ortaya koymaya çalışır. Bir başka deyişle, öznel deneyimimizde nesnel olanı ve nesnel olanın zeminini belirleyerek matematiği ve fiziği bilimsel bir temele oturtmayı hedefler. Kant’ın nihai hedefi ise yukarıda belirttiğimiz gibi metafiziğin bir bilim haline getirilmesidir.” s. 27-28 (Matematik ve Metafizik)
- “... Bizim, nesne kuramı bağlamında ele almak istediğimiz anlamıyla yargı yetisi, Kant’ın ifadesiyle, düşünme yetisinin tamamını kapsayan, düşünme yetisiyle bir ve aynı yeti olarak yargı yetisidir. “Yargı” ile “nesne” arasındaki bağıntı, Kant’ın nesne anlayışının merkezinde yer almaktadır. Birinci Kritik’te sunulan tanımıyla yargı, bir temsilin ya da tasavvurun, bir idrak fiilidir. Kant ancak tamsillerin görüsel karşılıklarla dolaysız bir bağıntısının bulunduğunu, bu itibarla da yargıların, görüsel karşılıkların dolaylı (yani tasavvur aracılığıyla kaim olan) temsilleri olduklarını ifade eder. Temsillere, sözü edilen biçimde birlik verilmesi suretiyle görüsel karşılıkların terkip ve idrak edilmesini temin eden de esas itibarıyla targılardır.” s.31-32 (Matematik ve Metafizik)
- “Söz konusu transandantal fiil, uzay ve zamanı bir birlik içerisinde tutarak dışsal his vasıtasıyla edinilenin bir bütün içerisinde tutulmasını temin eden ve kaynak teşkil eden bir düşünme fiilidir. Bir başka deyişle, düşünme yetisini faal kılan ve hissetme yetisiyle temas etmesini temin eden, ilk -tüm düşünme faaliyetine kaynaklık eden- düşünme fiilidir.” s.59 (Matematik ve Metafizik)
- Leibniz: Duyusal temsillerin daha açık seçik hale getirildikçe kavramlara dönüşür. Kavramlar, açık ve seçik duyusal temsillerdir. Kant: Bu mümkün değil, görü ile kavram arasında uçurum var. (Kant Okumaları Birinci Kritik)
- bir terimin hangi terimlerle eş anlamlı olduğu, bir terimin tanımının ne olduğu olgulara başvurmaksızın belirlenemez. Gündelik dili bir yana bırakıp biçimsel bir dizge oluşturarak analitikliği böyle bir dilde tanımlamaya çalışmak da sonuçsuz kalacaktır. Çünkü hangi önerme biçimlerinin analitik olduğunu belirleyecek kural ya da kurallara, dışarıdan bizim karar vermemiz gerekecektir. Bu durumda, analitik olanın ne olduğuna biçimsel dilden bağımsız olarak karar verebiliyor olmamız gerekir. Bu da bizi başladığımız noktaya geri getirecektir. Sonuç olarak sadece anlambilimsel bir zemine dayanarak belirlenebilen analitik önermeler olduğu savunulamaz. Bu itibarla sentetik önermelerin doğrudan deneyimle doğrulanabilecek önermelere çözümlenebilmesinden de söz edilemez. Her iki dogma da reddedilmelidir. (Çağdaş Felsefe 1)
- “Kant’a göre, uzay ve zamana saf nesnel birliğini vererek, uzay ve zaman formlarına tabi olan tezahürlerin bir yakınlık ve alakayı haiz olmalarını temin eden, öte yandan da muhayyile yetisinin gerçekleştirdiği terkiplere birliğini veren a priori zemin, algılayanın kendini idrak etmesini sağlayan bu transandantal fiildir. Kant’ göre Saf Ben, bu transandantal fiil neticesinde bir mekân olarak tesis edilmektedir. Ancak algılayanın kendini idrak etmesini temin eden bu transandantal fiilin, Saf Ben’in tesisini başka bir yetiye ( bilhassa muhayyile yetisine) ihtiyaç duymaksızın gerçekleştirebilmesi ne ölçüde doğrudur?” s. 58 (Matematik ve Metafizik)
- Elimizde, tüm temel önermelerin bulunduğunu varsayalım. Olanaklı tüm birli ve ikili doğruluk fonksiyonları da tanımlanmış olsun. (4 adet birli 16 adet ikili doğruluk fonksiyonu bulunmaktadır.) Bu durumda, olanaklı tüm önermeleri içeren bir küme oluşturabiliriz. Bu kümenin bir kısım elemanları, totolojiler ve çelişkiler olacaktır. Geriye kalan önermeler ise olanaklı tüm olguları temsil edebileceklerdir. Bir başka deyişle, mantıksal uzayın tamamını temsil edebileceklerdir. Bu olanaklı önermelerin dışında kalan, sadece anlamsız olandır. Dolayısıyla, düşünülebilir olanın sınırı dilin içerisinden çizilmiş olmaktadır. Söylenemez bir şeyi söylemeye kalktığımızda bu sınır, kendini gösterecektir. (Çağdaş Felsefe 1)
- “... Kant’a göre idrak fiillerinin haricinde herhangi bir tasavvurdan kendi başına bir kavram olarak söz edebilmenin imkânı yoktur. Dolayısıyla kavramın mekanı yargıdır. Nesne (Alm. Objekt), bir yargı içerisinde, bir kavram vasıtasıyla bir yanından “kavranan” ve bir muhakeme faaliyeti içerisinde farklı yanlarından kavranmak suretiyle “çevrilen” şeydir. Nesne ve kavram arasında, karşılıklı olarak birbirlerine dayanıyor olmalarından kaynaklanan bir birlik mevcuttur.” s. 33 (Matematik ve Metafizik)
- “Kant, Saf Ben’in algılayanın kendini idrak etmesini temin eden ve kaynak teşkil eden transandantal bir fiil neticesinde tesis olunduğunu ifade etmektedir. Kant’a göre, bu transandantal fiil uzay ve zamana saf nesnel birliğini temin eder. Ancak Kant, tecrübenin tesisinin kuşatılabilmesi bakımından son derece mühim olan bu transandantal fiilin ayrıntılı bir analitiğine Birinci Kritik dahilinde girişmemiş, konuyu neredeyse sadece birkaç cümleyle geçiş tirme yoluna gitmiştir. Oysa Saf Ben’in ve görünün tesisini mahiyetinin anlaşılabilmesi ancak bu kaynak teşkil eden fiilin etraflı bir analitiğinin yapılmasıyla mümkün olabilecektir.” s. 58 (Matematik ve Metafizik)
- Russell’ın gençlik yılları, yalnız ve sıkıntılı geçti. Otobiyografisinde intihar etmeyi düşündüğünü ancak, daha fazla matematik öğrenme isteğinin kendisini intihar etmekten vazgeçirdiğini yazmıştır. (Çağdaş Felsefe 1)
- “Kant’a göre, müdrikenin transandantal fiilleri vasıtasıyla idrak edilen nesne, uzay ve zamana saf bir birlik vermek suretiyle, algılayanın kendisini idrak etmesini temin eden transandantal fiilin birliğidir.” Ancak algılayanın kendini idrak etmesini temin eden bu transandantal fiilin birliğinin ya da bu birlik verici fiil vasıtasıyla tesis edilen bütünün ne anlamda bir “nesne” olarak alınması gerektiği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Algılayanın kendini idrakini temin eden transandantal fiil, düşünme yetisinin faal hale geçmesini sağlayan ve bu itibarla tüm düşünme faaliyetine ve tecrübeye kaynak teşkil eden bir fiil olarak anlaşılabilir. Bu noktadan hareketle, algılayanın, kendini idrak etmesini temin eden transandantal fiilin birliğini, müdrikenin transandantal yargıları vasıtasıyla idrak edilen bir nesne olarak ortaya koymaktansa, müdrikenin faaliyetini kuşatan a priori bir zemin olarak tabir etmek sanırız daha doğru olacaktır. s.39 (Matematik ve Metafizik)
- Tüm bu söylenenler itibariyle, doğruluğun bir tür ideal olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü araştırmacılar, şu an için hangi konuda uzlaşmış olurlarsa olsunlar, bunun değişikliğe uğrama olasılığı bulunmaktadır. Öte yandan, sahip olduğumuz bazı inançların doğru olması da olanaklıdır. Hangi inancın bu statüye sahip olduğu ise kesin değildir. (Çağdaş Felsefe 1)
- Kant'ta pratik aklın etkinliğinin her zaman teorik aklın etkinliğine önceliği vardır. Pratik akıl, araç-amaç ilişkisini düşünen akıl demek. Bu dünyada hayatta kalmaya çalışan bir varlıksın. İyi, kötü bir psukhe’n de var. Peki niye böyle bir psukhe’ye sahipsin? Kant'a göre bunun cevabı yok. Hayatta kalmak adına belli bir amaç için araçları düşünüyorsun. Heidegger'in meşhur benzetmesiyle çekici kullanırsın ama çekiç kırılana kadar çekiçle ilgili bir teori geliştirmezsin. Teorik sorular, bu pratik sorulardan sonra gelir. Önce hayatta kalmalısın. (Kant Okumaları Birinci Kritik)
- Aslında görelilik kuramı yanlış anlaşılıyor. Bütün referans çerçeveleri göreli de olsa, Newton'un iddia ettiği gibi mutlak bir referans çerçevesi bulunmasa bile, bütün fiziksel olayları tasvir edecek nesnel bir fizik yapılabilir. Einstein'ın devrim yapan görüşü “Bütün referans çerçeveleri görelidir veya mutlak bir referans çerçevesi yoktur" demesi değil. "Fizik yapabilmek için Newton'un söylediği gibi mutlak referans çerçevesine ihtiyacımız yok. Bütün referans çerçeveleri göreli de olsa, fiziğin denklemleri bir ve aynı nesnel gerçekliği resmederler." Göreliliğin asıl ilginç yanı işte burası. (Kant Okumaları Birinci Kritik)
- Bizim yaşam biçimimizin dayandığı ve varlıklarından şüphe duymadığımız kesin inançlarımız vardır ve fakat bu inançlar temelsizdir. Bir temel arama çabası ise beyhudedir. (Çağdaş Felsefe 1)