ergul
diorex

Abdülhak Adnan Adıvar kimdir? Abdülhak Adnan Adıvar kitapları ve sözleri

Türk Siyasetçi, Yazar, Tarihçi, Akademisyen , Hekim Abdülhak Adnan Adıvar hayatı araştırılıyor. Peki Abdülhak Adnan Adıvar kimdir? Abdülhak Adnan Adıvar aslen nerelidir? Abdülhak Adnan Adıvar ne zaman, nerede doğdu? Abdülhak Adnan Adıvar hayatta mı? İşte Abdülhak Adnan Adıvar hayatı... Abdülhak Adnan Adıvar yaşıyor mu? Abdülhak Adnan Adıvar ne zaman, nerede öldü?

  • 31.07.2022 15:00
Abdülhak Adnan Adıvar kimdir? Abdülhak Adnan Adıvar kitapları ve sözleri
Türk Siyasetçi, Yazar, Tarihçi, Akademisyen , Hekim Abdülhak Adnan Adıvar edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Abdülhak Adnan Adıvar hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Abdülhak Adnan Adıvar hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Abdülhak Adnan Adıvar hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1881

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Tarihi: 1 Temmuz 1955

Ölüm Yeri:

Abdülhak Adnan Adıvar kimdir?

1881 yılında İstanbul'da doğdu. Üçüncü sınıfa kadar İstanbul'da Tıbbıye Mektebinde okudu; Almanya'ya kaçarak Berlin Tıp Fakültesi'nde öğrenimini tamamladı. 1908 Meşrutiyetinden sonra İstanbul'a döndü. Tıbbıye Mektebinde ders verdi. 1917'de Halide Edib Hanım'la evlendi. Mütareke yıllarında Osmanlı Meclis-i Mebusanına İstanbul milletvekili seçildi. İstanbul'un işgali üzerine Anadolu'ya geçti. Sağlık, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları yaptı. Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası kurucuları arasında yer aldıktan sonra Mustafa Kemal'le arası açılınca 1925'te karısıyla birlikte yurt dışına çıktı; 1939'a kadar dışarıda kaldı. Türkiye'ye dönünce İslâm Ansiklopedisi Yazı Kurulunun başına getirildi. 1940'dan ölümüne kadar İslâm Ansiklopedisi'nin yayınını yönetti. Köklü bir kültüre sahipti. 1 Temmuz 1955 yılında öldü. Denemeler ve fikrî yazılar yazdı, çeviriler yaptı.

Abdülhak Adnan Adıvar Kitapları - Eserleri

  • Osmanlı Türklerinde İlim
  • Tarih Boyunca İlim ve Din
  • Dünyayı Düzeltmek
  • Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji
  • Denemeler

Abdülhak Adnan Adıvar Alıntıları - Sözleri

  • Herkesin beni nasıl gördüğünü bilmem; fakat ben kendimi, deniz kenarında oynarken önünde hiç keşfedilmemiş engin gerçekler okyanusu yayılmış duran ve cilâlı bir çakıl taşı veya güzelce bir istiridye kabuğu bulmakta zevk duyan bir çocuk gibi görüyorum. (Tarih Boyunca İlim ve Din)
  • Yabancı bir millet başka kavimlerin güzel icatlarını alırken, kolaylıkla aldıkları gibi, onlar da (Türkler) bizlerde yapılan top, tüfek ve daha bin türlü şeyi alarak ilerletmediler mi? Matbaacılık, büyük duvar saatları Türkiye'de o kadar makbule geçmedi; gerçekten Allahın kitabı (Kur'an) basılınca "Kitaplıktan" çıkacağı korkusuyle, din, matbaaya muhalefet etmiş, öte yandan genel saatlar da müezzin, muvakkit ve kayyumların önemini azaltacağından, kabul edilmemiştir» Baron de Busbecq Ambassades et Voyages eıı Turquie et en Amasie, Fr. Çev., Paris, 1 646, s. 342-343. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Ta XVII. yüzyıla kadar Katolik ve Protestan dünyasında Tevrat'ın İbra­nice metinin kelime, harf, hareke ve noktasıyle gökten inmiş olduğuna inanmak imanın koşullarından sayılmıştı. Hatta Fransa'da Katolik ilahiyatçıların en büyüklerinden biri olan Bossuet, bu görüşe karşıt savlara şiddetle hücum etmişti. Artık dille uğraşanların hepsi, bütün dillerin İbraniceden ayrıldığını tanıtlamak için, her yola başvuruyorlardı. Latince ve hatta İngilizce söz­ lük kitaplarında hemen her kelimenin, türemesi bakımından «kutsal dile>> İbraniceye bağlanması moda olmuştu. Her kelimenin İbranice bir kökünü bulmak için bazen sağdan sola yazılıp okunan bir dilin kelimelerini sol­dan sağa okumak olağan görülüyordu. (Tarih Boyunca İlim ve Din)
  • İşte bu suretle zındık (Allaha ve ahrete inanmayan) olduğuna hükmedilen Abdürrahman Hoca (Sarı Abdürrahman), ifa­delerinden anlaşıldığına göre, âlemin sonsuzluğuna ve bu âlemde tabiat kanunları üstünde olaylar olamayacağına inanmış bulunuyor­du. Bu düşüncesinin cezasını çekerek, Batının bu yüzyılda yetişen büyük filozoflarından Giordano Bruno'nun Roma’da yakıldığının (1600) ertesi sene İstanbul'da idam edilmiştir. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Çocukluğunda okumak ve yazmaktan hoşlanmayan bu büyük padişah, gençliğinde ortaçağların en büyük ilim ve irfan koruyucularından biri olmuştur. Hatta, boş zamanlarını daima en yüksek bilginlerle tartışmalarla geçiren 2.Mehmet, özellikle ilim ve felsefeye olan bu eğilimini bütün hayatı boyunca göstermiştir. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Murat 1. ve Yıldırım Beyazıd devirlerinde (1359-1402) Osmanlı ülkesinde tıp alanında bir hareket görülmeye başlıyor; şimdiye kadar Osmanlı Türkleri tarafından yazılan ilk tıp eserinin Havâss-ül-Edviye adıyla Murat bin İshak adında biri tarafından derlendiğini sanıyoruz. Bu kitap 1387 yılında -Gerede kalesinin katında ve Erkot dağında cem- olunmuştur. Eserde birtakım ilaçların etkileri kısaca ve pek bayağı bir yolda anlatılmaktadır. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Dört İncil'den Mata İncilinin, öyle söylendiği gibi, en eski İncil olmadığı, belki Markos'un İncilimin daha eski olduğu, fakat bunun bile İsa'nın çarmıha gerilmesinden 30 yıl sonra yazıldığı ve İncilleri yazanlardan hiçbirinin İsa'nın yaşam ve eylemini gözüyle görmüş tanıklar sayılamayacağı anlaşılmıştı; arada geçen 30 yıl zarfında efsaneler ne kadar büyür ve değişebilirdi. Sonra daha önemli bir sorun meydana çıktı, İsa'nın bu İncillerdeki sözleri dikkatle incelenince, onun bir din kurmaya kalkışmadığı ve hatta dünyanın sonunun, kıyametin pek yakında kopacağı konusunda olduğu anlaşılıyordu. (Tarih Boyunca İlim ve Din)
  • Türk ve Bizans kaynaklarına göre, Fatih, ta gençliğinden beri din ve metafizik hususunda büyük bir merak ve tecessüs göstermiştir. Mesela Hurufiler tarikati dervişlerinden bazı kimseler Türkiye'ye gelerek, padişahın iltifatına mazhar olmuşlar ve sarayda oturmaya başlamışlardır. Fatih'in bunlarla sıkı fıkı münasebetlerini gören vezir-i azam Mahmut Paşa, Edirne müftüsü ve müderrisi Fahreddin Acemi'ye durumu anlatmış ve padişahı Hurufiliğe eğiliminden alıkoymak için bir çare bulmasını rica etmiş. Bunun üzerine müftü bu dervişlerin sözlerini paşanın konağında gizli bir yerden dinledikten sonra ortaya çıkıp, kendileriyle tartışmaya başlayınca, kaçıp saraya sığınan bu adamları oradan zorla alarak, camide inançları aleyhine verdiği bir va'zın arkasından onları ahaliye yaktırmıştır (bkz. Şakaik, Türk. Çev., cilt I, s. 82). (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Eski İbranilerin dile ilişkin ufak tefek sorunlarla uğraştıkları ve örne­ğin, eğer bazı özel isimler doğrudan doğruya bir anlamı karşılamıyorsa onu etimoloji yoluyle açıklamaya kalkıştıkları olmuştur. Bu türetme tutkunluğu­na, daha sonra hem Yunanlılar, hem Romalılar uğraşmışlardı. Hatta ortaçağ­ da iskolastikler bile aynı anlamı anlatan kelimelerin anlamlarında fark bulmak için, birçok ilkel kafaları güçlüklerden kurtaran bu türetme içgüdüsüne ka­pılırlardı. Fakat Yunanlılarda dile ilişkin asıl sorun şuydu: Acaba kelimeler tasarımların doğal anlatımı mıdır, yoksa tasarımlarn rastgele işaretleri mi­ dir? (Tarih Boyunca İlim ve Din)
  • "Toprak, yaşayışları bilgilerine uygun olan ulemanın etini yemez." (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Fatih'in İslam dilleri dışındaki eserleri içinde toplayan kütüphanesinde bizi ilgilendiren en önemlisi hiç şüphesiz Claudius Ptolomaios, yani Doğunun Batlamyus diye tanıdığı büyük astronomi ve coğrafya bilgininin topaçta adındaki meşhur eseridir. Fatih bu eserle pek meşgul olmuştur. Bir yaz etrafına bilginleri toplayan Fatih, Bizans'tan kalan kitaplar arasında Ptolemaios'un coğrafyasını bulmuş ve Trabzonlu Gorgias Amirutzes'le birlikte incelemiştir. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Osmanlı edebiyat tarihlerine göre kendi de şair olan ve Avni mahlasını kullanan Fatih şiir ve edebiyata da meraklı olup, İran ve Türk şairlerini çoğu zaman yanında bulundururdu. Güzel sanatlara karşı da Fatih'in eğilim ve merakına bugün Topkapı Sarayında bulunan İran ve Çin minyatürleri bir şahittir. Ama fikrimizce Fatih'in asıl merakı ilme, özellikle müspet ilimlere yönelikti. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Roger Bacon (1220-1292), Paris ve Oxford üniversitelerinde ders okutmuş ve bu derslerde daha ileriye giderek, deneysiz ve matematiksiz tabiat felsefesine, yani tabii ilimlere erişmek kabil olmadığını söylemiştir. Bacon bunun için Yunancanın ve özellikle Arapçanın lazım olduğunu açıkça söylemesi üzerine, Oxfordluların hiddetini çekmiş ve hatta sokaklarda yapılan gösterilerde "Bacon Müslüman oldu" diye bağırmalarına sebep olmuştur. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Tarihî bazı bilimsel makalelerde açıktan açığa dindarca bir eda görülürken, ötekilerde ya 'deiste' veya büsbütün Tanrı inkârcısı 'atheiste' bir ifade vardı. Fakat her ne olursa olsun, hepsi şu noktada birleşiyorlardı: Düşüncenin, vicdanın ve kalemin bağımsız olması ilmin ilerlemesi için elzemdir ve sosyal ilerlemeyi sağlayacak tek vasıta ilimdir. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Ünlü cennetteki ağaç öyküsünün Sami budunların Babil'e gelmelerinden önce Sümerler arasında bilindiğini ve yine Kutsal Kitaptaki Yusuf kıssasında Yusuf'un, efendisinin karısıyla olan serüvenine ilişkin ünlü öykünün eski Mısır'da çok tanınan "iki kardeşler" efsanesinden alınmış olduğunu söylüyordu. İşte, bütün bu eleştirici yargılarla dolu olarak, yayınlanan bu kitap gelenekçi yorumlara bağlı olan tutucu din ulemasını büsbütün şaşırttı. Yine Kutsal Kitaptaki Nil'in kana dönmesi öyküsünün hep abartmadan ibaret olup, taşkın sırasında nehrin getirdiği kırmızı topraklarla bu rengi aldığı, Maspero'nun Mısır incelemeleriyle meydana çıktı. Daha önemli olarak, Mısır'ın eski yazılarında birçok ahlak kuralları buldular ki, Tevrat'taki On Emir'in Musa'nın savladığı gibi, yalnız Allah'ın sevgili kullarına göndermiş olmadığı bunlardan anlaşılıyordu. (Tarih Boyunca İlim ve Din)
  • Osmanlı devletinin kuruluşundan Fatih'in tahta çıkmasına kadar geçen bir buçuk yüzyıllık bir sürede, yukarıki bölümde görüldüğü üzere, müspet ilimler, Osmanlı Türkleri arasında özel bir mevkiye sahip olmamış, fakat kelam, mantık, fıkıh, evvelce Selçuklular medreselerinde olduğu gibi okutulmuştur. Fatih'in tahta çıkmasıyla beraber, müspet ilimlerin değilse bile felsefi ve ilmi düşünüşün Osmanlı Türklerinde geliştiğine şahit olmaya başlıyoruz. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Ortodoks kilisesine göre, aforoz edilmiş olduğu halde ölenlerin cesedinin bozulmadığına dair bir itikadı duyan Fatih, böyle bir şahsın mezarının açılıp bakılmasını istemiş ve gerçekten böyle bir mezar, gönderdiği memurlar huzurunda, papazlar tarafından açılmıştır. Bana kalırsa ihtiyatla karşılanması gereken bu ve buna benzer hikayeler ve bilgiler Bizanslı ve Avrupalı tarihçileri «Fatih ne Müslümandı ne de Hıristiyan» iddiasına sürüklemiştir (bkz. Spandouyn Cantacassin, aynı eser, s. 202-205). (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • XV. Yüzyılda Osmanlı imparatorluğu, toprakları bakımından, en geniş sınırlarına erişmişti. İmparatorluğun sınırları doğuda İran'ın ortalarına, güneyde Sudan'a, kuzeyde Viyana kapılarına ve batıda Fas'a kadar genişlemişti. İşte imparatorluğu bu sınırlara kadar genişleten istila humması, zamanın ulemasını da yakalamıştı. Böylece birçok bilgin ve şairler, padişahlarla birlikte, orduları, bu geniş memleketin sınırlarına kadar, izliyorlardı. İki savaşın arasında geçen barış ve sükun zamanlarıysa, ya askeri ve mülki teşkilatın ıslahı veya başka bir savaşın hazırlıklarıyla geçiyordu. Öte yandan bu nadir sükun zamanları şenlikler, düğünler ve bayramlarla dolduruluyordu. Fakat müspet ilimlere karşı görülen ilgisizliğin daha önemli bir nedeni, fikrimizce, memleketin kayıtsız şartsız egemeni olan padişahların ulema sınıfının çalışmaları üzerine de etkiden geri kalmayan, özel eğilim ve meraklarında aranabilir. Bu etkinin zamanımızda bile bir gerçek olduğunu ispat edecek olaylara şahit oluyoruz. Bazı diktatörlük hüküm süren memleketlerde bilginlerin düşünme yolu üzerinde kullanılan nüfuzu göz önüne alırsak, XVI. yüzyılda böyle bir nüfuz ve etkiyi mazur görmek gerekir. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • .... Bana kalırsa ihtiyatla karşılanması gereken bu ve buna benzer hikayeler ve bilgiler Bizanslı ve Avrupalı tarihçileri "Fatih ne Müslümandı ne de Hıristiyan" iddiasına sürüklemiştir. Hatta G.Gillet "Padişah hiçbir dine inanmış değildi" diyor. Bütün bu rivayetlerin en doğru açıklanması padişahın dogmatik bir dindar olacak yerde eleştirici bir fikre sahip, belki biraz da şüpheci bir düşünür olduğunu kabul etmekle mümkün olabilir. (Osmanlı Türklerinde İlim)
  • Türk ve Bizans kaynaklarına göre, Fatih, ta gençliğinden beri din ve metafizik hususunda büyük bir merak ve tecessüs göstermiştir. Öte yandan padişahı, ölümüne kadar metafizik meselelerin tartışılmasından haz duyduğu da bilinmektedir. Mesela zamanın iki büyük bilgini Hoca-zade Muslihiddin Mustafa ile Molla Mehmet Zeyrek arasındaki tevhit üzerine tartışma kendi huzurunda tam altı gün devam etmiştir (bkz. Şakaik, Türk, -çev.,1, 143). (Osmanlı Türklerinde İlim)

Yorum Yaz